9 Kasım 2012 Cuma

bir masada iki kişi: karşılıklı anlayış

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- o kadar şaşkınım ki ne diyeceğimi bilemedim.

- belli oluyor... neredeyse beş dakikadır susuyorsun.

- çünkü az önce bana, "ya sen gel ya da izin ver ben sana geleyim," dedin.

- öyle dedim.

- ama sen böyle bir şey demezsin.

- ama dedim. ve sözümün arkasındayım.

kısacık suskunluğu gözlerine yerleşen öfke dolu parlaklıkla son buldu.

- bir dakika... bunu söyledin, çünkü her ikisini de kabul etmeyeceğimi biliyordun. gelmeyeceğimi bildiğin için "gel," diyorsun. "izin ver," demen de bunu istemeyeceğimi bildiğin için.

*

kabul etmeliyim, birbirimizi çok iyi anlıyorduk.

Hiç yorum yok: