26 Temmuz 2011 Salı

okumadan kitap eleştirisi

modern zamanlarda işlevi haber vermekten yeni ürünlerin reklamını yapmaya dönüşen gazetelere bakılırsa büyük-güzel-seksi-anne-esnaf dostu-göçebe-sürgün-firari yazar elif şafak'ın yeni romanı iskender, aşırı talep nedeniyle planlanan tarihten önce piyasaya sürülüp okuyucuya sunulacakmış.

ne güzel, dedim. böylelikle ramazan münasebetiyle plajlardan çekilecek tayfa da bir kaç günlüğüne dahi olsa kapağını erkekelifşafakiskender'in süslediği sarışın kitapları ellerinde, 'ben okuyorum yaa!..', diyebilir.

laf aramızda, sarışın kapak; kadınların sarışın olmayı, erkeklerin de sarışın talep ettiği bir coğrafya için fevkalede isabetli bir karar olmuş. neydi o 'aşk kitabı'nın kapağı? ülke tarihinin gördüğü en büyük pazarlama hatası: aşkın pembeyle uyumu güzel de, erkek adam pembe giyer mi? pardon, okur mu? allahtan birileri gri kapakları akıl etti de erkeklerimiz, her ne kadar kitabın erkek kahramanı, bizden böyle erkekler çıkmaz, denilerek büyük britanya yöresinden seçilmiş olsa bile, 'aşk'tan uzak ruhsuzlar olmadıklarını eşe dosta gösterdi.

dediklerine göre, sabancı ailesinin kadınlarından 'aşk'a düşkün bir üye, evvela romanın yazarıyla yemek yemiş, peşi sıra çalışanlarına hediye etmek için yirmi bin tane kitap almış. umarım, yirmi bin kitabın tamamı değilse de büyük kısmı pembe kapaklıdır da karda azalma olmamıştır.

'aşk' dolu günlerin unutulmaya başladığı günlerde, kendisini 'aşk'la kucaklayan geniş kitleye, benim başka cicilerim de var, diyerek, aşktan önce(a.ö) yazdıklarından kendince en iyileri seçerek kağıt helva tadında bir kitap yapmıştı.

kitabı görünce bir arkadaşım olası yeni kitap için isim bulmuştu, biz de çok gülmüştük: best of elif shafak... hem de yıllar sonra very best of elif shafak adındaki seçmenin seçmesini yaptığı kitabının da yolu açılmış olurdu.

sonrasında ortaokul kitaplıkları serisinden, okulu asan çocuklar için firarperest yazılar yayınlandı. herkes okusun diye ortaokul düzeyinde yazılan dergi yazılarından bir kitap yapalım cesareti için kendisini tebrik ediyorum. ama yıllar sonra yazacağı otobiyografisinde, bu kitap benim fikrim değildi, derse, tebriğimi geri alırım.

*

ve iki bin on bir yazı. iki bin dokuz martında yayımlanan ve türk yayıncılık dünyasında önemli bir rekora imza atarak, en kısa sürede en çok satan roman olan aşk'tan yaklaşık iki yıl sonra(a.s:iki).

iskender...

(böyle anlarda üç noktaya sığınmayı seviyorum. bir iki üç: ne kadar vaatkar...)

yazar, irtifa kaybının farkında olmalı ki, bir kadın yazar olarak kahramanı erkek bir roman yazmanın zorluğu söylüyor ve hiç olmazsa buradan bir takdir almayı umuyor. neden zor olsun ki, diye sormak istiyorum: yazar mısınız, yoksa olay yerinden bildiren muhabir mi? sakın romanlarınız otobiyografik unsurlarla bezeli olmasın. üstelik iskender adı bu kadar tanıdık iken.

hiç kimseyi yargılamadan, insanı ve insanlığı anlamaya çalışarak yazılan bu romanda elbette kadın olacak: esma. tam da olması gerektiği gibi bir kadın; zeki, duyarlı ama aynı zamanda kızgın ve kırgın. hiç olmazsa bir tane, insan sevgisiyle dolu, dünyaya zen tadında bakan bir karakterimiz de olmalı ki çember tamamlansın: yunus. ama uzak doğu felsefesi yerine bir süredir yakın doğu felsefesi tüketiyoruz değil mi? o halde yaşasın mevlana, şems, yunus emre...

'aşk'ın daima sattığı, bilinen bir gerçek. o halde ondan da bahsedelim: ama ne işimiz var, ibn-i hazm, ortega y. gasset, stendhal'le, hafif bir şeyler olsun; mevlana'nın en anlaşılır yerleri, bir kaç tane de emesende kişisel ileti yapılabilecek, feysbukta duvara monte edilebilecek cümle işimizi görür.

'aşk aptallar içindir' çünkü 'en çok onu küçümseyenlere çarpıyor'. ama benim favorim; 'en çok sevdiklerimiz incitir bizi'. en küçük hayal kırıklığında sığınılacak bir liman daha. sanki mevlana'dan alınmış gibi. hayır, hayır... sanki mevlana'nın ingilizcedeki bir tercümesinden alınıp türkçeleştirilmiş gibi.

*

sakın kanma okur. bu kadar kısa sürede yazılan bir roman roman değildir. romanın sözlüklerdeki tarifine uyan, ortaokul düzeyinde bir toplamdır.

bu reklam bombardımanına aldanma okur. çünkü, reklam sana ihtiyacın olmayanı satın aldırmayı hedefler. iyi bir ürün kendini zaten sattırır. ayşe arman'la röportaj yapmaya ihtiyaç duymaz.

yazarını iyi seç okur. yazar dediğin, pop yıldızı imajıyla kurulduğu tahtta halktan insanlara tepeden bakıp onlarla ilişkilerini lütuf olarak sunmaz, günlerce süren stüdyo çalışmalarının sonundaki fotoğraflarla var olmayı tercih etmez, ben güzel bir kadınım diye kendini yerlere atıp sonra bundan rahatsızım, en mahrem zamanlarını pornografik bir içgüdüyle paylaştıktan sonra kendimi belki ilerde anlatırım, ayağına yatmakla hiç olmaz.

kitabını iyi seç okur. kapak güzellerine aldanma. kitabın mobilyalarınla uyumunu dert etme. en önemlisi tüketim maddelerine dahil edip metalaştırma.

*

türkçenin en büyük şairi ismet özel'in son harikası of not being a jew'da, john maynard keynes'ten nefretimin yirmi sebebi başlıklı nefis bir şiir vardır. elif şafak'a duyduğum nefrete yirmi sebep bulabilir miyim bilmem, ama kendisinden nasıl nefret ettiğimi iyi biliyorum.

benimki, insanlar bana kayıtsız kalmasın da ne olursa olsun, isterse nefret etsin pozlarındaki bir yazarın arzusuna uyup, ondan nefret etmeyi seçmek.

3 yorum:

Hegesias dedi ki...

Hay ağzınıza sağlık Verbumnonfacta.

verbumnonfacta dedi ki...

agresif,huysuz bir yazı da yazmak varmış kaderde. uzun zamandır aklımda olan, bahane arayan bir yazıydı.
pişman değilim.

Müge Hestbaek dedi ki...

Duygularım nefret boyutlarında değil. Lakin yazıyı tebessümle okudum.
Kapağı görünce benim tepkim de bu olmuştu:

http://mugemmell.blogspot.com/2011/07/bana-ordan-bir-bucuk-elif-safak-cek.html