'işkence insanlık suçudur' dersem, birilerinin çıkıp 'hafız, sen ne yaptın?' diyeceğini sanmıyorum. ama bu durumu biraz provoke edelim: şu an havada bomba yerleştirilmiş, yolcu dolu bir uçak var ve bombayı yerleştiren şahıs yakalanmış, yerini öğrenebilmek için ona işkence yapar mısınız?
*
idam cezasına karşı olduğumu söylediğim bazı arkadaşlarım, bunun gerekliliğini anlatıp da beni hala ikna edemeyince tartışmanın sonunu hep aynı cümleyle bağlarlar: seni anlamıyorum; yaşama hakkının kutsallığından bahsedip idam cezasını yanlış buluyorsun ama anne karnındaki bir bebeğin önündeki yaşamını ona sormadan elinden almaya itiraz etmiyorsun.
bu konuda fikrim hala değişmiş değil. hiçbir suçun bedelinin 'hayat' olduğuna inanmıyorum. ve anne karnındaki bir bebek, eğer sağlıklı gelişim göstermiyorsa, anne bu anneliği sebebi ne olursa olsun istemiyorsa çok fazla zaman geçmeden alınabilir.
fakat son günlerdeki cinsel istismar vakaları ve sonrasında gazete ve televizyonlara yansıyanlar hem midemi hem de zihnimi bulandırıyor.
bunun bir çözümü olmalı. çözüm olarak önerilenleri okuyorum, dinliyorum ama ikna olmuş değilim.
*
ilk olarak, bunun eğitimle alakalı olmadığı gerçeği atlanıyor. bu tarz vakaların batıda özellikle fransa' da yaygın olduğu bilinen bir gerçek. bunu, sözgelimi fransa' daki araştırmalara, fransız toplumunun açıklığına yormak da mümkün ama bu durum cinsel istismar olaylarının sosyolojik bir vakadan önce kişisel bir davranış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. ve bir toplumda kadınla erkek arasındaki mesafenin azalması buna engel olmaya yetmiyor.
ikinci aşamada kendime sorduğum ve cevabını bulmadığım bir soru var: tecavüz ya da diğer cinsel istismar suçları şiddetin cinsellik yoluyla dışa vurumu mu, yoksa cinselliğin şiddet kanalıyla açığa çıkması mı?
eğer şiddet bu yolla dışa vuruluyorsa, o zaman adi suç olarak işlem görür. yok şiddet sadece vasıta ise, o zaman suçluyu en başta hadım etmek ve sonrasında yargı sürecini işletmek en doğru olan.
bu aşamada ise daha net şüphelerim var: varsayalım kişinin cinsellik merkezli bir rahatsızlığı var. suçlu bunun, akıl hastalığına benzer değerlendirilmesini isterse ne olacak? bir çok suçlu eminim bu açık kapıdan çıkıp gidecektir. üstelik bize adalet diye sunulan şeye güvenmemek için o kadar çok örneğimiz varken.
çünkü kuralları koyanlar, bizim kurallarımız o kadar güzel ki bunu sadece akıl hastaları bozuyor demeyi çok seviyor.
hadım edilmiş suçlular da, duygularında değişiklik olmadan, sadece eylem noktasında zaafiyet yaşıyor. yani suçlu hadım edilse de, tutukluluk ve sözde tedavi süresi dolduktan sonra yine çocuk parklarının etrafında dolaşmaya devam edecek.
belki amerikadaki sistem buraya getirilebilir. bu ve benzeri suçlardan ceza alan kişiler ifşa edilir ve yeni bir yere taşındığında 'kapı kapı dolaşıp' suçunu komşularına anlatır. böylece büyükler tehlikeden haberdar edilir.
*
karışık bir mesele.
ama ne yapılması gerektiğini artık biliyorum.
2 yorum:
psikiyatrların tecavüz edenle edilen arasındaki temel etkileşimi “cinsel tatminden çok fiziksel egemenlik ve boyun eğme ilişkisi” olarak değerlendirdiklerini okumuştum.
ülkemizde de aşağıda bağlantı adresini verdiğim yazıdaki gibi hakimlerin sayısı arttıkça, saldırıya uğrayıp suç duyurusunda bulunmayanlar (sayılarının % 50 olması inanılmaz) susmaktan vaz geçecek, ceza alanların sayısı artacak ve büyük ihtimalle de saldırıya uğrayanların sayısı azalacaktır.
http://www.acilibirbucuk.com/akl-fikir-yazlar/95-akil-fikir-yazilari/363-ngiliz-yargcn-karar
örtülü gelenek'in sonucu bu suskunluk. bunun değişmesi uzun zaman alacaktır.
bu yüzden utanarak da olsa cezaların güçlü olmasını savunuyorum. tıpkı ekli haberde sözünü söyleyen ingiliz hakimin yaptığı gibi.
Yorum Gönder