şair sezai karakoç'un ohepvarolan'a el açıp, "uzatma," diye dualar ettiği "dünya sürgünü" bugün bitti.
tivitler yolladım internetin sonsuz çölüne, yakari'ye "bu gece sezai karakoç oku" dedim, havuzdan sonra buluşup kahve içecek whatsapp grubuna, "engin size mona roza okusun, şairini anın," diye mesaj attım.
ama buraya ne yazağımı bilmiyorum, "haberi aldığımda mutfaktaydım"dan başka.
belki bir hatıra...
sezai karakoç'a geç kalmış kuşaktan olduğumu biliyorum. ya da onun tadını asıl çıkaranların bizden önceki kuşak(lar) olduğunu. bu, bunu nasıl anladığımın hikâyesi biraz da.
yakın, çok yakın dostlarımdan birinin dayısını ziyarete gitmiştik. kaldı ki, kendisini ben de çok severim ve aramızdaki yaş farkına rağmen ona ismiyle hitap etmekten çekinmem. gençtir çünkü. hepimizden gençtir. hayata geç kalmaktan korkmayacak, aşık olduğu kızın peşi sıra japonyalara gidecek kadar da gözü karadır.
sohbetin hafiflediği anların birinde kitaplığa yürüdüm. kitaplıkta alelusul ciltlendiği belli, sararmış dosya kağıtları. kapağında daktilo harfleri ile 'mona roza' yazıyordu.
evet, elimde tuttuğum mona roza'nın daktiloyla çoğaltılmış bir örneğiydi. efsane doğruymuş. şiirin ve kitabın baskısının olmadığı, sahip olanların da kıskançlıkla kendine sakladığı zamanlardan kalmıştı.
çocuk gibi kıskandım. yanımda olsa bendeki diriliş yayınlarından çıkma beyaz kitabı çöpe atardım.
hayır, çalmadım.
4 yorum:
"inna lillahi ve inna ileyhi raciun"
"yoktan da vardan da öte bir Var vardır"
amenna
alımız al bizim. morumuz mor. tanrımız büyük.
Yorum Gönder