21 Eylül 2021 Salı

güzel yanılgı

burada, araç trafiğine kapalı, yalnızca yayaların ve bisikletlilerin girebildiği hoş bir yol var. sanki on dokuzuncu yüzyıl romanlarından kaçmış ya da büyükçe bir parktan arda kalmış gibidir. yolun bir yanı boyunca ıhlamur ağaçları sıralıdır. bu da, hem yolu hem de yolun diğer tarafına yerleştirilmiş park kanepelerini gölgelemeye yeter.

cumartesi öğleden sonra o kanepelerden birini işgal ettim. internetten uzaklaşma biçimi olarak sık başvurduğum yöntem bu. ama tek değil. evde olduğum bazı sabahlar kahve içip kitap okumak için gittiğim bir kafe var mesela. ama hafta sonları, hava da güzelse burayı tercih ediyorum.

bazan kitap okuyarak bazan insanları seyrederek vakit geçiriyorum. hayal kurup geleceği düşündüğümü söylemeye gerek yoktur herhalde. hatta bu defa, aradan yıllar geçtiğini, hâlâ o kanepelerden birinde oturduğumu, yaşlı bir adam olarak sandviç yediğimi, kuşları falan beslediğimi hayal ettim.

sonra iki çocuk geldi. gürültülü, neşeli, heyecanlı, umutlu... bir erkek bir kız. kardeşler sandım ama olmadıklarını daha sonra anlayacaktım. yaşlarını tahmin etmek kolay değil ama ikisi de çocuk. yanlarında zar zor taşıdıkları bir alışveriş çantası.

ıhlamurların altına, çimenlerin üzerine bir örtü serdiler önce. saat on bir yönüne. çantada oyuncak varmış. bir sürü oyuncak çıkardılar örtünün üzerine. teker teker fiyat belirlediler ve bunları etiketlere yazıp oyuncaklara yapıştırdılar. sonra da müşteri beklemeye başladılar. bazan cılız sesleriyle "satılık oyuncak" diye bağırarak potansiyel müşterilerin dikkatini çekmeye çalışsalar da ilgilenen hiç kimse olmadı.

galiba bir saat sürdü bu durum. heyecanları yavaş yavaş azaldı, umutları tükendi giderek, aralarında vazgeçmeyi ve eve dönmeyi tartışmaya başladılar. tam bu sırada 'tezgah'ın önünde babalarıyla iki küçük çocuk durdu. yanlarında büyükanne de vardı. çocuklar istekliydi bir şeyler almak için. ve ısrarcı. 

büyükanne, yanlarında para olmadığını söyledi, "eve gidip cüzdanımı alalım," dedi, inatçı olduğu her hâlinden belli küçük torununa. en fazla on dakika sürermiş.

"sorun değil," dedi çocuklar, on dakika bekleyebilirlermiş. sonra o dördü, en baştaki heyecanlarına yeniden kavuşan iki çocuğu geride bırakıp yollarına yürüdüler.

"daha iki dakika var," cümlesini duyunca başımı kitaptan kaldırdım. işaret parmağımı ayraç yapıp o tarafa baktım. "gelmeyecekler," dedim kendi kendime. "torunlarını tekrar yola koymak için masum bir yalandı büyükannenin söylediği."

"çocuk masumiyetiyle her söylenene inanıyor, yavaş yavaş her şeye inanmamayı öğreniyoruz. büyümek tam da buydu işte; inanmayı bırakmak. masumiyeti de böyle böyle kaybediyoruz. önce inanmamayı sonra yalan konuşmayı öğreniyoruz çünkü. torun da, bu çocuklar da bir gün öğrenecek bunu. bugün belki de gerçekten büyümeye başladıkları gün olacak."

kızın pes etmiş, yenilgi dolu, "on dört dakika oldu," cümlesini duyunca yerimden kalktım, örtünün üzerinde duranlara baktım. peluş oyuncak hayvanlar, oyuncaklar, kutu içinde oyunlar, bir de mızıka... onu işaret edip fiyatını sordum. dedikleri kadar para vardı yanımda. eve gitmeme gerek yoktu.

mızıkayı aldım, isteksizce oyuncakları toplamaya başlayan çocukları arkamda bırakıp az önce oturduğum yere döndüm. dönerken mızıkaya bir kaç defa üflediğimi itiraf ederim.

sonra yaşlı kadını gördüm yolun başında. kendisini yavaşlattığı için kucağına aldığı küçük torunuyla koşar adım geliyordu. beni affetmesini, ulu katta benden şikayetçi olmamasını diledim. mutluluktan gözlerim doldu.

"ah!.." dedim. "ne güzel yanıldım." 

4 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

İnanmayacaksın ama böyle satış yapan çocukları her gördüğümde mutlaka alışveriş yaparım. hatta bazen yanyana 3-4 tezgah açıp farklı çocuklar satış yaparlar, hepsinden bir şeyler alırım. herkesin almasını isterim çünkü bunu çok önemsiyorum. çocuklara bir çok şey öğretir bu satışlar çünkü. niye insanlar geçip giderler diye de üzülürüm. çok cüzi fiyatlardır aslında satışları. evim bu yüzden incik boncuk doludur.

verbumnonfacta dedi ki...

sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: evinizi seviyorum. ki ben, çok eşya, manası ve hatırası unutulmuş obje yığınlarını, kullanılmaya kullanılmaya varlığı unutulmuş nesnelerle dolu odaları, evleri sevmem. ama sizin evdeki, paylaştığınız fotoğraflarda gördüğüm "yaşadım da ondan var bunlar" hissini seviyorum.

ben çocukların küçük yaşta ufak ufak sorumluluklar almasını severim. akvaryumda balık beslemek bile olabilir bu. bulaşık makinesini boşaltabilirler vs. bu tür küçük satışlara da sözüm yok.

yaptığınız alışverişlerden hiç şüphem yok. çünkü bu size hem kalbinizin hem de çocukları çok iyi tanıyan aklınızın bir emri. ikisine birden sahip olmayanlar önlerinden geçip gidiyor.

benim anlatım ise, o yaşlı hanımdan özür beyanı olarak okunmalı. ve evet, o iki çocuğun şahit olduğum hallerini de sevdim.

pelinpembesi dedi ki...

evet evet o bayana karşı hissettiğini anladım vnf, hani günahını aldın derler ya o olmuş. ama öyle ince ve naif kalplisin ki bunun öyle olmadığını görünce vicdanın seni yedi bitirdi. bu üzüntü olayın içinde hiç bir vebalinin kalmadığının garantisi bence

verbumnonfacta dedi ki...

anladığınızı biliyorum. ama iltifatlarınız bahsinde bu denli cömert olmayın lütfen. zira numara yapıyorum (evet, ikinoktaüstüstekapaparantez)