alper canıgüz'ün "psiko-absürd romantik komedi" alt başlığıyla yayınlanan ilk romanı tatlı rüyalar'da bir profesör karakteri vardır: olcayto fişek...
romana dahil olduğunda yirmi beş yıllık öğretim üyesidir ve ilk günkü inancı yerli yerindedir: "öğrencilerinin hepsi geri zekalıydı..."
rahat, tekdüze, renksiz hayatlarının konfor alanında gezinip duran ve şanslı olduğunu sanan insanların başına hep geldiği gibi istemediği bir hikâyeye dahil olur o da. ve olaylar gelişir.olanlar olurken, otuz yıl önceki sevgilisine, "sana ihtiyacım var," diyen bir e-posta yollayacak, bir öğrencisinin boğazına sarılacak, nihayet kovulmakla istifa arasında işinden ayrılarak emekli olacaktır.
ama onun hikâyesi burada bitmez. çünkü sona doğru, kendisini hikâyeye çeken oyun arkadaşı şevket hakan tunçel, hisar üstündeki boğazı seyreden salaş lokantalardan birinde yemek yerlerken, bundan sonrasını kastederek "ne yapacaksınız peki?" diye soruverir.
*
"Profesör beş gün önce bilgisayarını açıp elektronik posta kutusunda Chicago Üniversitesi'nden gelen bir mesaj olduğunu fark ettiğini; hemen mesajı açıp okumak yerine manasız bir şekilde vahşi bir bilgisayar oyununa başlayıp, yedi saat içinde üç bin yaratık öldürerek sırasıyla Mars'ı Ay'ı ve Dünya'yı uzaylıların işgalinden kurtardığını; o gece hiç uyuyamadığını; ilk gençlik aşkının, yardım çağrısına verdiği karşılığı okuyacak cesareti ancak ertesi akşam eve gelip yarım şişe viski içtikten sonra toplayabildiğini; Türkçe yazı karakteri özürlü bilgisayar ortamında o bir tek satırı, "Ah askim ah..." sözcüklerini belki belki bin kez okuduğunu ve o gece hiç uyumadığını; sonraki akşam kalan viskiyi de bitirip sarhoşluğun ve ümitsizliğin verdiği cesaretle ona bir mektup daha attığını; o gece hiç uyumadığını; daha sonraki gün içinde eski sevgilisiyle birbirlerine karşılıklı beş mektup daha gönderdiklerini; Mine Hanım'ın yirmi yaşında bir oğlu olduğunu, üçüncü kocasından yedi sene önce boşandığını, kendisini çok özlediğini ve yanında olmayı her şeyden çok istediğini öğrendiğini; bunun üzerine o anda pijamaları ile Amerika'ya doğru yola çıkmamak için kendini zor zaptettiğini; o gece hiç uyumadığını; iki gün sonrasına Zürih aktarmalı bir Chicago uçağına bilet aldığını; en büyük korkusunun, sevgilisinin kuşkusuz eskisinden de güzel yüzünü bir kez daha göremeden ölmek olduğunu anlatmak için yanıp tutuşuyordu. Ama belki de, durmadan aşkından söz etmek isteyen liseli bir genç gibi görünmek istemediği için bunların hiçbirini söylemedi. "Bir süreliğine Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum," demekle yetindi sadece."
ama onun hikâyesi burada bitmez. çünkü sona doğru, kendisini hikâyeye çeken oyun arkadaşı şevket hakan tunçel, hisar üstündeki boğazı seyreden salaş lokantalardan birinde yemek yerlerken, bundan sonrasını kastederek "ne yapacaksınız peki?" diye soruverir.
*
"Profesör beş gün önce bilgisayarını açıp elektronik posta kutusunda Chicago Üniversitesi'nden gelen bir mesaj olduğunu fark ettiğini; hemen mesajı açıp okumak yerine manasız bir şekilde vahşi bir bilgisayar oyununa başlayıp, yedi saat içinde üç bin yaratık öldürerek sırasıyla Mars'ı Ay'ı ve Dünya'yı uzaylıların işgalinden kurtardığını; o gece hiç uyuyamadığını; ilk gençlik aşkının, yardım çağrısına verdiği karşılığı okuyacak cesareti ancak ertesi akşam eve gelip yarım şişe viski içtikten sonra toplayabildiğini; Türkçe yazı karakteri özürlü bilgisayar ortamında o bir tek satırı, "Ah askim ah..." sözcüklerini belki belki bin kez okuduğunu ve o gece hiç uyumadığını; sonraki akşam kalan viskiyi de bitirip sarhoşluğun ve ümitsizliğin verdiği cesaretle ona bir mektup daha attığını; o gece hiç uyumadığını; daha sonraki gün içinde eski sevgilisiyle birbirlerine karşılıklı beş mektup daha gönderdiklerini; Mine Hanım'ın yirmi yaşında bir oğlu olduğunu, üçüncü kocasından yedi sene önce boşandığını, kendisini çok özlediğini ve yanında olmayı her şeyden çok istediğini öğrendiğini; bunun üzerine o anda pijamaları ile Amerika'ya doğru yola çıkmamak için kendini zor zaptettiğini; o gece hiç uyumadığını; iki gün sonrasına Zürih aktarmalı bir Chicago uçağına bilet aldığını; en büyük korkusunun, sevgilisinin kuşkusuz eskisinden de güzel yüzünü bir kez daha göremeden ölmek olduğunu anlatmak için yanıp tutuşuyordu. Ama belki de, durmadan aşkından söz etmek isteyen liseli bir genç gibi görünmek istemediği için bunların hiçbirini söylemedi. "Bir süreliğine Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum," demekle yetindi sadece."
*
evet, boldlar benim tasarrufum. evet, herkes gibi ben de kıskandım onu ve yerinde olmak istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder