11 Kasım 2020 Çarşamba

dakika ve skor

"Bilirsin, insan dert denen şeyin ağırlığı altında ezilip un ufak olunca, dert çoğu kez o insanın şeklini şemâili ne alır da, hiç kimseyi iplemeden, uluorta konuşmaya başlar. Başlangıçta bir hayli yumuşaktır konuşma; içinde ortalama mantığa denk düşen dört başı mamur benzetmelerle buğulu birer elma gibi yuvarlanıp duran anlamlari derin çözümlemelerle parlak sıfatlar, ani bağlantılarla haklı saptamalar, hatta bütün bunların yanı sıra, kıvrak dönüşlerle uzun sıçramalar bile vardır. Duruşları insanın kalp atışlarında yankılanan rengârenk kelimeler de vardır sonra, gerçeğin her yerdeliğine inanmış serinkanlı cümleler, bir ova gibi genişleyiveren sessizlikler, alçakgönüllü paragraflar ve yeryüzündeki konuşmalarının ağırlığından oluşmuşa benzeyen her biri birbirinden lezzetli virgüllerle yerli yerine oturmuş noktalarda vardır.

Gel gör ki, meçhul bir el gelip konuşmanın seyrine müdâhale etmiş gibi, bir süre sonra her şey değişir. Tül perdelerin arkasına gizlenmiş kırık kalpli bir çocuk edasıyla sakin sakin konuşan dert birdenbire şirazeden çıkıp insanı afallatacak derecede çirkinleşir dei sürekli ateş püsküren sipsivri bir dille oraya buraya acımasızca saldırmaya başlar bir bakıma. Saldırınca da, bilirsin, hiç ayrım yapmadan önüne gelen herkesi suçlar. Suçlamaktan da öte, kökleri insanoğlunun ilk ânına dek uzanan korkunç bir intikam duygusuyla kıyasıya tırmalar her şeyi ve herkesi, kıyasıya hırpalar, kıyasıya yaralar ve sonuçta ortalığı orasından burasından kat kat dumanlar tüten, uçsuz bucaksız bir savaş alanına çevirir. Öyle ki, çığlık çığlığa parçalanmış kalpler yüzer artık bu savaş alanını kaplayan kan göllerinin içinde. Kalplerle birlikte ölmüş dostluklar yüzer sonra, dostluklarla birlikte ezilmiş duruşlar, duruşlarla birlikte yok olmuş umutlar yüzer."*


*: hasan ali toptaş, uykuların doğusu

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

hasan ali toptaş anlatımını çok seviyorum, bence derin bir bakış açısı var. sıra sıra giden kurguyu sevenlere sıkıcı geliyor ama onun derin hayal dünyasına onun cümleleriyle yuvarlanmayı, yazdığını anlamak için ter dökmeyi de seviyorum.

verbumnonfacta dedi ki...

hasan ali toptaş belki türkçenin en sevdiğim yazarı değil ama bana "iyi ki anadilim türkçe," dedirtenlerden. zira onun kelime oyunlarını, inşa ettiği ritmi, kurduğu metindeki şiiri çeviride kaybolmadan okuyabilmek büyük bir şans.

sıkıcı gelmesi ise kurduğu dünyaya dahil olamamaktan bence. aksi takdirde okuma keyfini bilen, kelimelerle arası hoş okurların sevmemesi mümkün değil. yoksa, kim oturduğu yerde kelimelerin üzerinde seke seke dünyalar dolaşmak istemez ki?