25 Kasım 2018 Pazar

bir yazarın portresi*

hayatımın neredeyse yarısı kasım ayında dostoyevski okuyarak geçti. kasım ki, "dostoyevski okumadan geçmeyen günler"dir benim için. sanki aralık ayına, başka bir deyişle nergislere ulaşmak ancak bu şekilde mümkündür.

bir çok kitabını birden fazla okudum. hatta karamazov kardeşler, küçük prens ve gulliver'in seyahatleri'nden sonra en çok "bir defa daha" okuduğum kitap olabilir. olabilir diyorum, çünkü bu rekabette fransız teğmenin kadını ve tatar çölü gibi çok güçlü iki rakibi var.

konusu değil ama üç aylık ömrüm kaldığını öğrensem, yeni, okumadığım, merak ettiğim kitaplar yerine geçmişte bana haz bahşetmiş bazı kitapları yeniden okumayı tercih ederim. mesela, kara kitap. ya da kar...

gerçi son iki yıldır kasım ayında dostoyevski okumuyorum. hatta bu kasım hiç kitap okumadım. tutkularımı değilse de ritüellerimi terk ettiğimi hissediyorum. belki büyümek, belki yaşlanmak. bilmiyorum.

okumuyorum ama dostoyevski üzerine düşünmekten, o var diye herhangi bir partiden kaçmıyorum. bu günlerde onun çok bildik bir portresini seyrediyorum meselâ. evet, dostoyevski denilince akla gelen ilk tablo.

yarı karanlık bir odada oturan, bekleyişine sakince eşlik eden adam. ellerini dizlerinde bağlamış ve kendi içine yolculuğa çıkmış. kim olduğunu bilmesem dostoyevski kahramanlarından biri olmalı derdim hiç düşünmeden. neyi, niçin bekliyor bilmiyorum. ama aniden kalkıp gidecekmişçesine bir tedirginlik içinde olduğu hissediliyor. zamanın donmuş bir anını bize gösteren bir tablo değil de bir kaç saniyelik video olsaydı dudaklarının birileriyle konuşuyormuş gibi kıpırdayacağına eminim. baktığı yerde ne görüyor bilmiyorum ama bir kelime, cümle ya da cevap arıyor gibi. sanki onu bulunca kendini dışarıya atacak, st. petersburg sokaklarında hızlı adımlarla bir yerlere gidecek.

bu portreyi, turgenyev'in de bir portresini yapan ünlü ressam vasily perov yapmış. bin sekiz yüz yetmiş iki kışında moskova'dan özellikle bu iş için gelen perov'a dostoyevski'nin poz vermesinde moskova resim galerisinin sahibi tretyakov etkili olmuş. anna dostoyevski anılarında, "perov çalışmaya başlamadan önce bir hafta boyunca her gün ziyaretimize geldi," diye anlatır o günleri.

"her gelişinde kocamı farklı düşünsel ve ruhsal durumlarda buluyor, onunla konuşuyor, tartışmalar açıyor, bu sırada yazarın yüzündeki en belirleyici ifadeleri, özellikle kocamın sanat[ı] üzerine düşünürken yüzünün aldığı ifadeyi yakalamasını biliyordu. denebilir ki perov, dostoyevski'nin yaratıcı anını yakalamayı ve portresinden yansıtmayı başarmıştır. çalışma odasına girdiğimde, fiyodor mihayloviç'in yüzünde hep perov'un portresindeki ifadeyi görmüşümdür: sanki kendi içine bakar gibidir; o zaman hiçbir şey söylemeden çıkmışımdır. düşüncelerinin içine öylesine gömülmüştür ki hiçbir şey görmez, işitmez, sanki odasına girildiğine inanmak istemez."

okuyunca, "evet, bir kelime, cümle ya da cevap arıyormuş gerçekten de," dedim. "bulunca dışarı çıkmayacakmış ama. masasına oturup zamanın ötesine mektuplar yazacakmış."

* yine dostoyevski'den, bir yazarın günlüğü'nden mülhem

4 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

ah Dostoyevski..

verbumnonfacta dedi ki...

ah ki ne ah!..

fatoş dedi ki...

Dostoyevski’nin tüm kitaplarını okuyan fatoş, size selam eder, çok keyifliydi yazı...

verbumnonfacta dedi ki...

selamınızı aldım. ve, buradan da "selam olsun".

bütün kitapları okumuş olmanın tehlikesini biliyorsunuz o zaman; ilk defa okunacak bir dostoyevski'nin kalmaması.

ama talih güzel oyunlar da ediyor insana: https://verbumnonfacta.blogspot.com/2016/11/okunmams-bir-dostoyevski.html?m=1