14 Kasım 2018 Çarşamba

aşk aptallığı*

size verdiğim süre doldu.

'siz' derken 'saygı değer sen'i kastetmiyorum. bu bloga gözleri değen bir kaç okuru da...

siz, aşk aptallığı'nı okuyanlar. size, aşk aptallığı üzerine yazmasını beklediklerim.

ki aşk aptallığı üzerine bir çoğu reklam ya da tanıtım olsun diye yazılmış profesyonel, yarı profesyonel, amatör onlarca yazı okudum. youtube videosu bile izledim. ya adına aldanıp pencere önünde akıp giden sokak misali, akıp giden hikâyeye takılıp kalmışlar ya da yazarın felsefik birikimi ve gözlem yeteneğini bahane ederek genazino övgüsüne kapılmışlardı.

kıyamet uzmanı, ellisini aşmış bir adam. biri kendi yaşında diğeri kendinden genç iki sevgilisi vardır ve bunlardan birini seçmek zorunda olduğu düşüncesine sahiptir. artık zamanı gelmiştir.

ne büyük "aptallık"! ben ikisini de seçerdim. evet, burada bir gülümseme ikonu var. burada da... ama "akıllı okur" bilecektir; ikisini birden seçmekten daha büyük bir "aptallık" zor bulunur. çünkü, her tercih bir kaybediştir ama birini seçmezseniz ikisini de kaybedersiniz. bir de, "iki tane kadın mı? allah korusun!" bahsi var ki, o bambaşka bir yazının konusu.

aşk aptallığı, tembellik hakkı ya da odamda seyahat gibi isminin okuru ters köşe yaptığı kitaplardan değilse de tıpkı bizim büyük çaresizliğimiz gibi okurken/seyrederken, hatta okuduktan/seyrettikten sonra yanılsamaya sebep olan kitaplardan. aşk aptallığı'nı okurken barış bıçakcı'nın en sevdiğim ikinci kitabını hatırlamam tam da bu yüzden.

çünkü her iki kitap da adından dolayı yanlış anlamaya sebebiyet veriyor. nasıl kitabı okuyan/filmi seyreden insanların çoğu çok ama çok yakın iki arkadaş olan 'ender ve çetin'in büyük çaresizliğinin aynı kadına, nihal'e aşık olmak olduğu hatasına düşüyorsa aşk aptallığı'nı okuyanlar da iki kadından birine karar veremeyen bir erkeğin kararsızlığını "aşk aptallığı" olarak okumuş.

bıçakçı'nın kitabında, ender'in, "bizim büyük çaresizliğimiz, nihal'e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk sesleri arasında olmayışıydı," diye itiraf ettiği, artık büyümek zorunda olduklarını fark etmekti "büyük çaresizlik".

genazino'nun iki kadın arasında kalmış gibi yapan kıyamet profesörünün aptallığı da iki aşk arasında kalmakla düştüğü aptallık falan değil. kaldı ki, iki aşk arasında kalmış da değil. o sadece bedeninin verdiği yaşlılık işaretlerini görmemek ve bu konuda düşünmemek için öyleymiş gibi yapıyor. kaldı ki iki kadın da onun için vaz geçilmez değil. hatta romanın sonunda jenerik akarken üçüncü bir kadınla mutlu fotoğraflar beklemedim değil. yani ortada "aptallık" falan yok.

gençken yaşlı gibi davranmak, söz gelimi "saçlarım biraz beyazlasa," demek kolaydır. "bakmayın genç göründüğüme aslında ruhum yaşlı," demek de. ama yaşlılık gerçekten geldiğinde bıyıklarınızı keser, spor salonuna koşar, gömlek yerine tişört giymeye başlarsınız. ya da ayakkabılığı bez ayakkabılarla doldurursunuz.

"aslında çocukluğumdan itibaren yaşlanmayı bekledim, bana benzediği için," diyen bir adamın yaşlılığın ayak seslerini duyduğunda hissettiği korku, iki aşk arasında kalmış, birini seçmek zorundaymış, aksi takdirde ayıp olacakmış ya da ikisini birden kaybedecekmiş gibi yapması da bu yüzden. çünkü o, hiçbir zaman seçim yapmamıştır. hayatının merkezinde duran kıyamet uzmanlığı bile onun seçimi değil, ayaklarının "kayması" sonucu içine düştüğü bir durumdur. üstelik, bu tesadüf oldukça işine yaramış, "çocukluğumdan itibaren yaşlanmayı bekledim," dese de, baktığı her yerde kıyamet belirtisi görmek o günleri görmeyeceğine dair iç rahatlığı da vermiş olmalıdır.

yani mesele, aşk değil yaşlanmak. belki korku ama aptallık değil.

hem de hiç değil.


*: wilhelm genazino, jaguar kitap

Hiç yorum yok: