4 Kasım 2016 Cuma

ben gene sana vurgunum*

zaman zaman marilyn monroe gibi erken ölmeyi başaramadığı, en azından greta garbo gibi kendini saklamayı düşünmediği için kızsam da kaynağını ahmet dayımdan alan ajda pekkan ilgimi inkar edemem.

her şeyin zıddıyla onaylandığı, zıddıyla daha iyi anlatılıp açıklandığı ve dahi pazarlandığı dünya düzeninde, ajda pekkan'ın çocuk aklımla bile fark ettiğim bir de antitezi vardı: nükhet duru...

bu durum içimde nasıl yer etmişse, bugün bile nükhet duru'dan bahsetmeye ajda pekkan'la başlıyorum.

şarkı söylemek dışında, ajda pekkan ne ise nükhet duru tam tersiydi. sarışındı ajda pekkan. esmerdi nükhet duru. "karaşın" derdim ama 'ece'cil ayhan okumamıştım daha. birisi ne kadar avrupai görünüyorsa diğeri o kadar yerli duruyordu. biri liman şehirleri gibiydi, diğeri ancak bir vadinin izin verdiği yollarla, ayak firende inilen kasabalar gibi. biri disko kraliçesi, diğeri gazinonun modern yüzü. sanki biri kolej mezunu, diğeri lise terk. sanki doğma büyüme yüksek sosyeteden biri, diğeri kenarın dilberi...

tercihimi ajda'dan yana kullanmıştım ama çok güçlü bir sesi ve melankoli başta olmak üzere anılar, al gönlümü diyar diyar sürükle, bir nefes gibi, harp ve sulh gibi "çok iyi" yorumları olduğunu bilirdim.

ben gene sana vurgunum ise geçenlerdeki kürk mantolu madonna tartışması sırasında sabahattin ali diyerek** dinlediğim ve çok hoşuma giden korhan futacı & kara orkestra yorumuyla aklıma düştü. peşi sıra biraz geriye yürüdüm.


*nükhet duru, ben gene sana vurgunum
**:eskisi gibi

Hiç yorum yok: