6 Ekim 2016 Perşembe

bir baba, iki anne ve benim annem

bu ara ercan kesal okuyorum: cin aynası. en başta okuma hazzı, sonrası acı ve hüzün. kadraja babası girdiğinde daha bir dikkatliyim sanki. kahramanı babası olan bütün çocuklar gibi.

yakında kaybedeceğini bildiği babasıyla hayat ve ölüm üzerine sohbet etmeye çalışırken oturduğum yerde doğruldum, daha da dikkatli dinledim:

"baba, 'hayatın nasıl geçti?' diye sorsalar sana, ne söylerdin mesela, nasıl anlatırdın yaşadıklarını, geçen ömrünü diye sormuştum bir gün.

"gece yarısı, ıssız bir tarladan, tek başıma geçmiş gibiyim oğlum," demişti.


*

bu beni yaz günlerinde okuduğum bir yazarın notları'na götürdü. bizim mahallenin en 'janti' abisi nuri pakdil'in sorulardan inşa ettiği bölümde okuru çocukluğundan kalma bir diyaloğa ortak ettiği yere:

annemin bir gün babama, "içim; uzun bir yol" demesi.

*

tam burada masadan kalkıp kitaplığa yürüdüm. uygar şirin'in semih kaplanoğlu'nu konuşturduğu yusuf'un rüyası'nı -cânım yûsuf- elime aldım.

nehir söyleşinin sonunda nehrin denize kavuşması gibi bir soru vardır:

tüm filmografinizde sinemanızı, sinemaya bakışınızı özetleyen, temsil eden tek bir kare söyler misiniz?

yumurtanın başında, kadının yolda servi ağaçlarına doğru yürüdüğü kare.


yani annenin ölüme gidişi.

*

hayatın çizdiğim yoldan akmadığı zamanlar. telefonda annemle konuşuyoruz. her zaman olduğu gibi beni ne kadar özlediğini ve bu özlemin çok zor olduğunu söylüyor. geleneksel, "bu hep böyle mi devam edecek?" sorusunu sormuştu ki sustu. sanırım hâlimi anlamıştı.

ve sonra, telefonun ve dünyanın bir ucundaki annem, "belki de bu dünyadan nasibimiz budur," dedi.

2 yorum:

Zelda Capulet dedi ki...

babalara yüklenen bu "bilge olma hali" ne büyük yük! benim babamın bütün güzelliği ve değeri hayata karşı olan kırılganlığında ve bir o kadar hayata olan bağındaydı... annelere gelince... iki çocuktan sonra dünyanın en "laçka" ilişkisi olduğunu düşünüyorum; bu duruma hiç bir kötülük yüklemeden. güzelliği de oradan her halde...

bu yazıda nedense vnf, deniz fenerini bırakıp, bizim gezegenimize inmiş diye düşündüm :)

verbumnonfacta dedi ki...

babalık ya da annelik hâli toplumun tarihle elele kodlarını belirlediği bir şey. ama sınırları biraz olsun ihlal edilir oldu. ve bunu hem olumlu hem olumsuz buluyorum.

çocuğuna annelik eden babalar da gördüm ben. kahraman anneler de.

fener bu gezegende. üstelik gece yarılarında şehre inip boş sokaklarda dolaşmayı severim.