* bu defa şarkımız eskilerden.
* "oğlum, bu kız okuma yazma mı bilmiyor yoksa?(dar alanda kısa paslaşmalar)"
* onur caymaz aşkın bugüne kadar rastladığım en güzel tarifini yapıyor: kışın erken, bıktırıcı karanlığında balkondaki ipte unutulmuş mendil. diğer çamaşırlar toplanmış, o unutulmuş. mandalına aşık; onu ipine hapsederken canını acıtan mandalına...
* "geçmişte kalmış zor hatırlanan isim ve suratlar, geçtikten sonra yaktığımız köprünün diğer tarafındadır," diyor, az önce radyo spikerinin zifte bulanmış kirli sesiyle anons ettiği şarkı.
* "kelimelerim seni korkutmasın" der, "meçhul kadın" mektubunda. ya da stefan zweig "meçhul bir kadının mektubu"nda.
* benim de kullanışlı ama bir anlam ifade etmeyen cevaplarım var.
* "adil bir toplum, toplumla ilgili her şeyi bildiğinizde, herhangi bir yerinde olmak istediğiniz toplumdur.(john rawls)"
* converse giyen kadın alınganlığı diye bir şey var.
* federer hakkında yazılmış en iyi kitabın yazarı olan chris bowers'in çalışmalarının sonunda ortaya çıkan, federer'in hem bir insan hem de bir tenisçi olarak resmi: uysal mizacı, bir azizin ahlakını bile test edecek yoğun bir dalkavukluk ve parasal bir tahrik bombardımanına maruz kalmasına rağmen alçakgönüllülüğünü korumayı başaran bir adam.
* sizi bilmem ama ben, hakkında, "istese, tek bir cümleyle kalbinizi kırabilir" denilen bir yazarı okumak isterdim. michael dirda söylemiş. on dokuz haziranda doksan yaşında ölen amerikalı romancı james salter üzerine.
* "özgürlüğü elinden alınan insan mutlaka birilerinden nefret etmeye başlar," demiş arnold wesker. bunu derken çiflerin birbirinden nefret ettiği evlilikleri kast ediyor olmalı.
* "yaratıcılık dediğimiz, titizce düşünülmüş taklitlerden başka bir şey değildir.(voltaire)"
* yılın üçüncü grand slam'i wimbledon tenis turnuvası'nda erkeklerde "küstah sırp" novak djokovic şampiyon olurken, kadınlar şampiyonu serena williams oldu. ama her iki kulvarda da ikinciler kazansaydı kimse şikayetçi olmazdı. hatta nole ve serana'nın safında olanlar bile.
* novak djokoviç ünvanını dört sette korurken rakibi "iyi aile çocuğu" federer'di. federer geçen yıl olduğu bu yıl da ikincilikte kalırken yarı finalde "kendini ingiliz sanan iskoçyalı" andy murray'i üç-sıfırla geçtiği maçta sunduğu tenis resitaliyle tenis severleri mest etti.
* serena williams ikinci "serena slam"ini yaparken kariyerinin ilk grand slam'ine de göz kırptı. bir yıl önce kendisini roland garros'ta turnuva dışına iterek bütün dikkatleri üzerinde toplayan venezuela doğumlu ispanyol raket garbine muguruza'yı bu defa iki sette geçti. serena'nın maç sonu konuşmasında dediklerine katılıyorum. o kız daha çok finaller ve elbette şampiyonluklar görecek.
* teklerde grand slam yapmayı başaran son tenisçi steffi graf olmuştu. ve bunu başardığında takvimler bin dokuz yüz seksen sekiz yılını gösteriyordu. üstelik o yıl seul'de düzenlenen olimpiyatlarda altın madalya kazanan graf bu başarısıyla golden grand slam yapmıştı.
* türkçe alfabedeki bütün harfler bir arada. üstelik tek cümle içinde: pijamalı hasta yağız şoföre çabucak güvendi.
* yazın "bronz neşesini ele veren elbiseler" çok güzel. arz ederim.
* "niemals geht man so ganz" ya da "hiçbir zaman tam olarak gitmezsin" der trude herr. almanca'ya tahammül edebilirseniz şarkısı da bu.
* bir yerden gitmek hiçbir zaman orayı terk etmek değildir. her zaman giden bir şeyleri yanında götürüyor ve karşılığında kendinden bir şeyler bırakıyor.
* kendisini çekiç sanana her şey çivi görünür.
* "oğlum, bu kız okuma yazma mı bilmiyor yoksa?(dar alanda kısa paslaşmalar)"
* onur caymaz aşkın bugüne kadar rastladığım en güzel tarifini yapıyor: kışın erken, bıktırıcı karanlığında balkondaki ipte unutulmuş mendil. diğer çamaşırlar toplanmış, o unutulmuş. mandalına aşık; onu ipine hapsederken canını acıtan mandalına...
* "geçmişte kalmış zor hatırlanan isim ve suratlar, geçtikten sonra yaktığımız köprünün diğer tarafındadır," diyor, az önce radyo spikerinin zifte bulanmış kirli sesiyle anons ettiği şarkı.
* "kelimelerim seni korkutmasın" der, "meçhul kadın" mektubunda. ya da stefan zweig "meçhul bir kadının mektubu"nda.
* benim de kullanışlı ama bir anlam ifade etmeyen cevaplarım var.
* "adil bir toplum, toplumla ilgili her şeyi bildiğinizde, herhangi bir yerinde olmak istediğiniz toplumdur.(john rawls)"
* converse giyen kadın alınganlığı diye bir şey var.
* federer hakkında yazılmış en iyi kitabın yazarı olan chris bowers'in çalışmalarının sonunda ortaya çıkan, federer'in hem bir insan hem de bir tenisçi olarak resmi: uysal mizacı, bir azizin ahlakını bile test edecek yoğun bir dalkavukluk ve parasal bir tahrik bombardımanına maruz kalmasına rağmen alçakgönüllülüğünü korumayı başaran bir adam.
* sizi bilmem ama ben, hakkında, "istese, tek bir cümleyle kalbinizi kırabilir" denilen bir yazarı okumak isterdim. michael dirda söylemiş. on dokuz haziranda doksan yaşında ölen amerikalı romancı james salter üzerine.
* "özgürlüğü elinden alınan insan mutlaka birilerinden nefret etmeye başlar," demiş arnold wesker. bunu derken çiflerin birbirinden nefret ettiği evlilikleri kast ediyor olmalı.
* "yaratıcılık dediğimiz, titizce düşünülmüş taklitlerden başka bir şey değildir.(voltaire)"
* yılın üçüncü grand slam'i wimbledon tenis turnuvası'nda erkeklerde "küstah sırp" novak djokovic şampiyon olurken, kadınlar şampiyonu serena williams oldu. ama her iki kulvarda da ikinciler kazansaydı kimse şikayetçi olmazdı. hatta nole ve serana'nın safında olanlar bile.
* novak djokoviç ünvanını dört sette korurken rakibi "iyi aile çocuğu" federer'di. federer geçen yıl olduğu bu yıl da ikincilikte kalırken yarı finalde "kendini ingiliz sanan iskoçyalı" andy murray'i üç-sıfırla geçtiği maçta sunduğu tenis resitaliyle tenis severleri mest etti.
* serena williams ikinci "serena slam"ini yaparken kariyerinin ilk grand slam'ine de göz kırptı. bir yıl önce kendisini roland garros'ta turnuva dışına iterek bütün dikkatleri üzerinde toplayan venezuela doğumlu ispanyol raket garbine muguruza'yı bu defa iki sette geçti. serena'nın maç sonu konuşmasında dediklerine katılıyorum. o kız daha çok finaller ve elbette şampiyonluklar görecek.
* teklerde grand slam yapmayı başaran son tenisçi steffi graf olmuştu. ve bunu başardığında takvimler bin dokuz yüz seksen sekiz yılını gösteriyordu. üstelik o yıl seul'de düzenlenen olimpiyatlarda altın madalya kazanan graf bu başarısıyla golden grand slam yapmıştı.
* türkçe alfabedeki bütün harfler bir arada. üstelik tek cümle içinde: pijamalı hasta yağız şoföre çabucak güvendi.
* yazın "bronz neşesini ele veren elbiseler" çok güzel. arz ederim.
* "niemals geht man so ganz" ya da "hiçbir zaman tam olarak gitmezsin" der trude herr. almanca'ya tahammül edebilirseniz şarkısı da bu.
* bir yerden gitmek hiçbir zaman orayı terk etmek değildir. her zaman giden bir şeyleri yanında götürüyor ve karşılığında kendinden bir şeyler bırakıyor.
* kendisini çekiç sanana her şey çivi görünür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder