16 Şubat 2015 Pazartesi

dakika ve skor

"bu noktada, hikâyemizin tam anlaşılması için, önce bozanın ne olduğunu bilmeyen dünya okurlarına ve onu önümüzdeki yirmi otuz yılda ne yazık ki unutacağını tahmin ettiğim gelecek kuşak türk okurlarına, bu içeceğin darının mayalanması ile yapılan, ağır kıvamlı, hoş kokulu, koyu sarımsı, hafifçe alkollü geleneksel bir asya içeceği olduğunu hemen söyleyeyim ki, zaten tuhaf olaylarla dolu hikâyemiz büsbütün tuhaf sanılmasın.

sıcakta hızla ekşiyip bozulduğu için eski istanbul'da, osmanlı zamanında boza kışın dükkânlarda satılırdı. cumhuriyet'in kurulduğu bin dokuz yüz yirmi üç yılında istanbul'daki bozacı dükkânları alman birahanelerinin etkisiyle çoktan kapanmıştı. ama bu geleneksel içkiyi mevlut gibi satan satıcılar sokaklardan hiç eksik olmadı. boza bin dokuz yüz ellilerden sonra  kış akşamları, parke taşı kaplı yoksul ve bakımsız sokaklarda "boza" diye bağıra bağıra ilerleyen ve bize geçmiş yüzyılları, kayıp güzel günleri hatırlatan satıcıların işiydi yalnızca."*


*: orhan pamuk, kafamda bir tuhaflık

2 yorum:

semiaa dedi ki...

Kastedilen parke taşı değil, arnavut kaldırım olsa gerek lakin, işte bunlar hep benim yazamayıp çekememe halimden.

verbumnonfacta dedi ki...

haklısınız. ama bu durum yazar orhan pamuk'tan ziyade ithalatçı orhan pamuk'un tasarrufu. çeviride kolaylık olsun diye yapıyor bunu. "arnavut kaldırımı" ispanyolcaya nasıl çevrilir ki?

bu yüzden "şerefe" yerine de "minarenin balkonu" gibi bir ifade kullanmışlığı da vardır geçmişte.

kaldı ki bu roman daha çok yurt dışı temsilcisini memnun etmek için yazılmış gibi. kendisini en başından beri bu hususta eleştiren hilmi yavuz'a nihayet ben de hak verdim.

bir de şu bahiste anlaşalım isterim: yazamıyor olmak bizleri haset ve kıskanç yapmıyor.