2 Aralık 2014 Salı

tehdit

bir lokantada ya da evde fark etmez; yalnız yemek yemek belki de yalnızlığın sevmediğim hatta nefret ettiğim tek hâli. üstelik şölen masası gibi kalabalık sofraları, uzun süren kahvaltıları, kahvaltı ya da yemeğin peşi sıra toplanmamış masada yapılan sohbetleri çok severim. bunun için bahaneler icat etmeyi de...

geçen hafta sonu yemeğe misafirlerim vardı. yemek dedimse, en kolayı: çorba, balık ve salata. peşi sıra şehrin en iyi baklavasının eşlik ettiği çay. tek zor yanı, kirli sepetinden seçtiğim kirli bir kazağı balık pişirirken giymekti. hepsi bu.

yemek yenildi. sohbet edildi. daha rahat bir yere geçilip şehrin en iyi baklavasının eşliğinde çaylar içildi. yavaş yavaş etrafın toplanma vakti geldi.

masanın üzerindekileri birer ikişer mutfağa götürmeye başladım. yardım eden arkadaşlardan birisi mutfak tezgahına bıraktığı ve taşımada kolaylık olsun diye küçüğünü büyük olanın içine koyduğu iç içe geçmiş iki bardağı göstererek, "canın sıkılmasın diye sana iş çıkarttım," dedi ve ekledi.

"istersen bu kombinasyondan bir kaç tane daha yapabilirim."

güldüm. gri tatlı tabaklarından birini elime aldım. çorba tenceresinin kapağını işaret ettim.

"beni uğraştırmak istiyorsan bu tabaklardan birini şu kapağın içine koymalıydın. geçen gün yanlışlıkla yaptım ve çıkartmak için kırmam gerekti."

hatta, neden bahsettiğimi anlasın diye uygulamalı gösterdim.

*

tabak mı? çöp kamyonu perşembe sabahı geleceğine göre dışarıdaki büyük çöp tenekesinde olmalı.

2 yorum:

Zelda Capulet dedi ki...

ne çorbası ve balık neydi acaba diye düşünmekten kendimi alamadım...

verbumnonfacta dedi ki...

her şeyden önce merakınız için tebrik ediyorum ve cevap veriyorum: domates çorbası ve çinekop.