8 Ekim 2014 Çarşamba

sahibini arayan mektuplar - bir

anlatmak için yaşamak'tan alıntıladığım hikâyenin peşi sıra yaptığım çağrıya ilk ciddi cevap, "on sekiz yirmi beş yaş arası herkesin şair olduğu bir coğrafyada şiiri bir süreliğine terk etsem bu durum kimseler için bir kayıp olmaz," diyerek "terkedilmiş şiirler"ini terk eden mehmet murat'tan geldi.

kaldı ki, kendini bir süredir mektuplara vermişti. yaptığım çağrının sonuçları ise aşağıda...

*

"soğuk bir ankara akşamında gördüğüm kız,

takvimlerin şubat ayını işaret ettiği günlerdi. kocatepe'den sıhhıye'ye akan mithatpaşa caddesindeydik. seni daha fazla görmek için postanenin önünde durmuştum. üzerimde gri palto. nefesim havaya asılı. sense karşı kaldırımda, tıpkı cadde gibi sıhhıye yönüne yürüyordun. yakası kürklü bir palto vardı üzerinde. elinde çantan. cadde boyunca topuk sesleri.

o anın, dahası o akşamın seni dünya gözüyle son görüşüm olduğunu bilseydim kolundan tutar, "gitme," derdim.

dünya gözüyle diyorum, çünkü seni sonradan çok gördüm: yeşile dönmüş bir trafik lambasının emniyetinde karşıdan karşıya geçerken sol yanımda bekleşen otomobillerden birinin ön koltuğunda, "bu koku en çok ona yakışır," dediğim kokunun durduğum yerden giderek uzaklaşan sahibinde, bir bebek arabasına eğilmiş yüzü görünmeyen bir kadın bedeninin uzamında, yalnızlığı daha da çoğaltan havaalanı kalabalığında sevdikleriyle vedalaşan yolcuda...

o anın, dahası o akşamın seni dünya gözüyle son görüşüm olduğunu bilseydim istanbul'dan günü birlik geldiğim kış grisi şehirden geriye dönmez, bir otel odasından başlayarak o akşam ankara'ya yerleşirdim.

dünya gözüyle diyorum, çünkü seni sonradan çok gördüm: resmi tatile denk gelmiş bir gün avrupalı bir şehrin geç uyanan sokaklarında, şehir haberlerinde, sosyal medya fotoğraflarının fonunda, uykuya varmadan öncesinin yalnız hayallerinde, sanki bir el dokunmuş gibi uyandığım gece yarılarında uykuyu beklerken yanı başımda, okuduğum kitapların sayfalarında, filmlerin kahramanında, başımı kaldırıp bakmadığım onlarca topuk sesinde, en çok da rüyalarımda...

zaten bu mektubu da öylesi bir gecenin, rüyalarla geçtiğim bir gecenin sabahında yazıyorum.

çiçekli çarşaflar içinde uyanmışsın. yüzünde mahmur bir tebessüm. kedi halleri. saçlarında bir kaç tel beyaz. yanağının iki yanında gamze adlı çiçeklerden açıyor. eğilip dudaklarından içiyorum. bugün doğum gününmüş."

Hiç yorum yok: