18 Eylül 2014 Perşembe

sahibini arayan mektuplar

büyük yazar marquez, romanlarından aşağı kalmayan biyografisi anlatmak için yaşamak'ta bol hüzünlü bir postane öyküsü anlatır:

"bulabildiğim az sayıda öykü arasında bir tramvayın penceresinden havada uçarken yakaladığım bir haber anılarımda kalmış. octava caddesi üzerinde, beş yüz altmış yedi numaralı güzel, sömürge zamanından kalma bir binanın girişinde kendi kendini küçük gören bir tabela gördüm: "ulusal postane'nin sahibine ulaşmamış gönderiler bürosu". bu yolla bir şey kaybedip kaybetmediğimi hiç hatırlamıyordum ama tramvaydan inip kapıyı çaldım. bana kapıyı açan adam sekiz yöntemli memurla birlikte sorumlusuydu, tekdüzeliğin pasıyla kaplı bu romantik yerdeki görevleri çöpe gitmek üzere olan her mektubun alıcısını bulmaktı.

güzel, devasa, toz içinde bir evdi, yüksek tavanları, sıvaları dökülen duvarları vardı, karanlık koridorları ve galerileri sahipsiz mektuplarla doluydu. her gün kimsenin sahip çıkmadığı ortalama yüz mektup geliyormuş, bunların en azından on tanesinde doğru pul varsa da, zarfların üzeri boş olup göndericinin adı bile bulunmuyormuş. ofis çalışanları onlara 'görünmeyen adam için mektuplar' diyorlardı. ne sahiplerini bulmak ne de geri göndermek için çaba gösteriyorlardı. ancak içlerinde bir ipucu aramak için bu mektupları açma töreninin bürokratik gerekleri vardı ve işe yaramasa da kayda değerdi.

tek bir kerede yayınlanan bu haberin başlığı 'postacı kapıyı bin kere çalar', alt başlığı da 'ölü mektuplar mezarlığı'ydı."

bu haber yayınlandıktan sonra mektuplardan birini sahibine ulaştırmaya karar verir:

"özellikle ilgimi çeken bir mektubun alıcısını bulmayı kafama koydum. agua de dias cüzamevi'nden postalanmıştı ve 'las aguas kilisesi'nde, her gün saat beş âyinine katılan, yas tutan hanımefendiye' gönderilmişti. kilisenin papazı ve yardımcılarıyla her türden işe yaramaz araştırmayı yaptık, haftalarca saat beş âyinlerinin gediklilerini soruşturdum ama bir sonuç elde edemedim. âyinlere katılanların genellikle çok yaşlı ve koyu yasta olmaları beni şaşırttı, ama hiçbirinin agua de dias cüzamevi ile bir ilgisi yoktu. bu kendimi toparlamamın uzun sürdüğü bir başarısızlıktı, yalnızca kendimi çok beğendiğim bir hikayede iyilik yapma arzumdan değil, yas tutan bu hanımın öyküsünün ardında başka bir tutkulu hikâye daha olduğuna da inandığımdan."


notgibi: eğer sizin de sahibini arayan bir mektubunuz varsa, vnf. mektubunuzu yerine ulaştıramasa da tıpkı kendisi için yaptığı gibi bu sayfalarda yayınlamaya söz verir.

4 yorum:

cecil dedi ki...

benim var ..
peki
sahibi varsa ? yine de olurmu?

verbumnonfacta dedi ki...

buradaki amaç sahibine ulaşamamış ve ulaşması mümkün görünmeyen mektuplar için "bir ihtimal" yaratmak.

sahibi ya da muhatabı mektubu zaten okumuşsa mektubunuz sahibini arayan mektuplardan değil bulmuş mektuplardandır ve konumuz dışıdır.

Min'el Lâ dedi ki...

" Bir mektubun sahibi kimdir? Yazan mıdır, yoksa alan mı?"

verbumnonfacta dedi ki...

güzelim "milena'ya mektuplar"da kafka salağının ettiği cümlelerden biriydi galiba, "mektup yazılıp zarfa girdikten sonra sizin olmaktan çıkar, artık benim olur," anlamına gelebilecek bir cümle kuruyordu kafka adisi.

katılıyorum. hatta bu aidiyetin hitapla başladığını düşünüyorum. hatta yazılmış bir mektubun hitap kısmını değiştirerek bir başkasına yollamanın hem ahlaki hem duygusal olarak mümkün olmadığına inanıyorum.

yani sahip yazılandır. almasa dahi...