rahat okuyabilmek için çıktısı alınmış, sonra hangisi olduğunu bilemediğim bir ihmalle okunmadan kalmış bir röportajı okurken başladı her şey: bedia ceylan güzelce'nin hamdi akın'ı konuşturması...
*
en iyisi en baştan başlamak.
kendimce bir kaç sebepten hamdi koç'un çıplak ve yalnız'ını yeni kitaplar, "okunmalı"lar, tavsiyeler ve "yeniden oku"lardan oluşan okuma listemin arasına sokuşturmuştum. okudum da. ama aradığını bulamayanlara özgü hayal kırıklığıyla.
romanla ya da yazarla aramızdaki temassızlık aradığımı bulamadığım her sayfada daha da büyüdü. belki de bu yüzden geçen yılın "bana göre en kötü"sü murat menteş'in son tekrarı ruhi mücerret değil, hem aylak adam hem yüzyıllık yalnızlık olmaya çalışan ama başaramayan çıplak ve yalnız'dır.
bu romanı bir kaç listede iyiler arasında görmek ise hem "reklam kokan" bu listelerin güvenilmezliğinin ispatı, hem edebiyat dünyasının körler sağırlar mekanı olduğunun sağlamasıydı.
kitabın en sevdiğim yanı, bu bahisteki samimiyetine inandığım için olsa gerek, gezi parkı olayları sırasında hayatını kaybeden beş vatandaşımıza adanmış olmasıydı.
röportaj ise bir kitap üzerine okuduğum en iyi röportajlardan biri. okurken az önce bahsettiğim temassızlık ortadan kalktı. bazı cevapları kendime yakın buldum bazılarını çok sevdim. ve bütün bunları aşağıdaki soru ile cevabını buraya alabilmek için yazdım.
"(roman...)bir aile faciası ile başlıyor dedim. siz bunu özellikle yapmak istediniz mi emin değilim ama aile kavramını fena halde sorgulayan bir hikâye gibi geldi bana.
yine kısa cevap veremeyeceğim bir soru. aile benim takıntılarımdan biri, itiraf ederim. bir bireyin hayatını aileden ayrı düşünmeyi bir yazar olarak bile becerebileceğimi sanmıyorum. ben geniş ve muhabbetli bir ailenin içinde büyüdüm. hayatımın her anında ailem yanımda ya da yakınımda bir yerde oldu. bazen müdahale ile can sıkıntısı yarattıkları olmuştur elbette ama daha çok destek olarak hissettim ailemi, güvence olarak, yalnızlığın tercih yoluyla içine düşülmüş türüne değilse de hayatın tuzakları boyunca yakalanılmış kaba saba şekline karşı bir sığınak olarak. sonra, belki yanılıyorum ama büyürken de bu yaşımda da benim mutsuzluklarımdan daha farklı, daha sert mutsuzlukları olan insanlarda sık sık bir aile sıkıntısı, aile zayıflığı, ilgisizliği, sahipsizlik, sevgisizlik, kimsesizlik gibi talihe ait sebepler gördüğümü düşünmüşümdür. aile ikamesi olmayan yegâne güç. bir güç, evet. amatör psikiyatr ya da kör bir ahlakçı gibi görünmek istemem ama bireyin ruhunda bir sabit sıkıntı varsa geriye, aileye doğru gidiyor. ne bileyim, hayatında olmayan, olmayacak birşey varsa da olmamaya ailede başlamış gibime geliyor. o yüzden herhalde, romanlarımda sorunlu bir birey olunca o sorunun bir parçası da ailesi oluyor. öte yandan iyi bildiğim bir şey de var, kendimi dahil ederek söylüyorum, sorunsuz birey de yok, sorunsuz aile de."
*
yine de, kitap zayıf röportaj iyi, çıplak ve yalnız hâlâ iki bin on üç yılının en kötüsü.
merkez üs: http://kitap.radikal.com.tr/Makale/turkiye-her-gun-ayni-gunu-yeni-bastan-yasayan-bir-memleket-371245
*
en iyisi en baştan başlamak.
kendimce bir kaç sebepten hamdi koç'un çıplak ve yalnız'ını yeni kitaplar, "okunmalı"lar, tavsiyeler ve "yeniden oku"lardan oluşan okuma listemin arasına sokuşturmuştum. okudum da. ama aradığını bulamayanlara özgü hayal kırıklığıyla.
romanla ya da yazarla aramızdaki temassızlık aradığımı bulamadığım her sayfada daha da büyüdü. belki de bu yüzden geçen yılın "bana göre en kötü"sü murat menteş'in son tekrarı ruhi mücerret değil, hem aylak adam hem yüzyıllık yalnızlık olmaya çalışan ama başaramayan çıplak ve yalnız'dır.
bu romanı bir kaç listede iyiler arasında görmek ise hem "reklam kokan" bu listelerin güvenilmezliğinin ispatı, hem edebiyat dünyasının körler sağırlar mekanı olduğunun sağlamasıydı.
kitabın en sevdiğim yanı, bu bahisteki samimiyetine inandığım için olsa gerek, gezi parkı olayları sırasında hayatını kaybeden beş vatandaşımıza adanmış olmasıydı.
röportaj ise bir kitap üzerine okuduğum en iyi röportajlardan biri. okurken az önce bahsettiğim temassızlık ortadan kalktı. bazı cevapları kendime yakın buldum bazılarını çok sevdim. ve bütün bunları aşağıdaki soru ile cevabını buraya alabilmek için yazdım.
"(roman...)bir aile faciası ile başlıyor dedim. siz bunu özellikle yapmak istediniz mi emin değilim ama aile kavramını fena halde sorgulayan bir hikâye gibi geldi bana.
yine kısa cevap veremeyeceğim bir soru. aile benim takıntılarımdan biri, itiraf ederim. bir bireyin hayatını aileden ayrı düşünmeyi bir yazar olarak bile becerebileceğimi sanmıyorum. ben geniş ve muhabbetli bir ailenin içinde büyüdüm. hayatımın her anında ailem yanımda ya da yakınımda bir yerde oldu. bazen müdahale ile can sıkıntısı yarattıkları olmuştur elbette ama daha çok destek olarak hissettim ailemi, güvence olarak, yalnızlığın tercih yoluyla içine düşülmüş türüne değilse de hayatın tuzakları boyunca yakalanılmış kaba saba şekline karşı bir sığınak olarak. sonra, belki yanılıyorum ama büyürken de bu yaşımda da benim mutsuzluklarımdan daha farklı, daha sert mutsuzlukları olan insanlarda sık sık bir aile sıkıntısı, aile zayıflığı, ilgisizliği, sahipsizlik, sevgisizlik, kimsesizlik gibi talihe ait sebepler gördüğümü düşünmüşümdür. aile ikamesi olmayan yegâne güç. bir güç, evet. amatör psikiyatr ya da kör bir ahlakçı gibi görünmek istemem ama bireyin ruhunda bir sabit sıkıntı varsa geriye, aileye doğru gidiyor. ne bileyim, hayatında olmayan, olmayacak birşey varsa da olmamaya ailede başlamış gibime geliyor. o yüzden herhalde, romanlarımda sorunlu bir birey olunca o sorunun bir parçası da ailesi oluyor. öte yandan iyi bildiğim bir şey de var, kendimi dahil ederek söylüyorum, sorunsuz birey de yok, sorunsuz aile de."
*
yine de, kitap zayıf röportaj iyi, çıplak ve yalnız hâlâ iki bin on üç yılının en kötüsü.
merkez üs: http://kitap.radikal.com.tr/Makale/turkiye-her-gun-ayni-gunu-yeni-bastan-yasayan-bir-memleket-371245
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder