27 Haziran 2012 Çarşamba

sen, sevgilim

mehmet murat: sözleştiğimiz gibi, üniversite sınavından sonra istediği kitapları almak için geldi. giderken bir tane daha 'terkedilmiş şiir' bıraktı: "savaş soğuk, bazı kızlar güzel, allah büyük..." terkedilmeseymiş bana ithaf edilecekmiş.

bu sabah, "bir tek 'terkedilmiş şiir'in yetmeyeceğini biliyorum," diyen bir e-posta aldım.  ayrıca biyografisinin değişme zamanı gelmemiş mi? üstelik, artık düzyazı da yazıyormuş.

*

seni seviyorum.

senin sesini, hani şu kulaklarımdan geçerken rüzgarı kadın saçına çeviren, hava molekülerini hınçlarından tepindiren, adımı -ya da başka türlü adımı- söyleyişinde hani tam da şu sağ böbreğimin orayı titreten sesini seviyorum.

ellerini... dudaklarıma değdiğinde içlerini dumana boğan, dumanı içime çektiğimde ateşi kavuran ellerini... beni bitiren, ağulayan, seven ellerini seviyorum. kırılganlığını, hafifliğini.

sonra saçını seviyorum saçını. komik biliyorum, ama seviyorum... saçların güzel kokuyor. sen kokuyor. saçlarına sarındığım için kıskanan yorganım da, tenim de sen kokuyor sonra. kokunu burnumda değil, dişlerimde, gözlerimde, parmak uçlarımda duyuyorum. tekrar duyuyorum seni daha çok seviyorum. aklıma seni getiriyor kokun.

gözlerin. en karanlığın karanlığa bırakılınca duyduğu karanlık kadar sakin, vakur. sessiz gözlerin. bir şeyler demeye çalışıyorlar ya hani. ölüyorum. ayağa kalkıyorum. ölüyorum yine. gözlerinle dediklerin göğüs kafesime dokunuyor. boğazıma kadar çıkıyor. öksürtüyor. içimden kırmızı çıkıyor.

kirpiklerin sonra... su içmeye eğilir gibi öpmeye eğildiğimde titreşen kirpiklerin. bir pusulanın kuzeyi arayan iğnesi gibi titreşen kirpiklerini seviyorum.

dudakların. hani şu öpenlerden. adımı -ya da başka türlü adımı- söyleyenlerden. ben seni seveyim diye nefes alan, sonra göğsünü indirip kaldıran dudakların. içinde yeni damlamış mumlar olan, sonra da duman doldurduğun. benimkilere bastırıp mumu içime damlattığın dudakların. onlar olmasa ne yaparım?

belin sevgilim...belin neden bu kadar ince? "seni daha da öldürmek için sevgilim".

ayak bileklerinden ise, özellikle bahsetmiyorum.

sevgilim. neden yoksun?

neden sana hiç aşık olmadım? neden sana hep aşık olduğumda başka bir yerden gittin? sana her aşık oluşumda neden başkaydı adın?

neden her seferinde kendinden nefret ettirdin? neden hayal kırıklığı yaşattın?

senden nefret ediyorum.

seni seviyorum.

gelme sakın. bıktım artık.

4 yorum:

Zeynep Merdan dedi ki...

şimdiki gençler ne "büyük" yazıyor.

*

birine sen diyebilmek önemli bir iştir. ama içinden konuşma durumu olduğu zaman.

birde dıştan "o" dediğimize içimizden sen deme durumu vardır ki, tehlikelidir.

verbumnonfacta dedi ki...

burnu büyük olmasından yeğdir.

kaldı ki, bizzat yakın dostlarından alper canıgüz'e itimat edersek, "ah muhsin ünlü, gidiyorum bu'daki şiirlerlerini yirmi ile yürmü dört yaşları arasında kaleme almıştı."

o'na itimat etmiyorsanız bana edin.

*

katılıyorum, "sen" demek ancak bir iç konuşma halinde mümkün. bu da öyle bir hal bence.

bence "tehlike", hiç de kötü bir şey değildir. derim ki, olsun ne olacaksa.

miss_imp.n dedi ki...

ne ağır, ne yıkıcı, ne dayanılmaz bi duygu seli bu..

verbumnonfacta dedi ki...

benim suçum değil.