1 Ekim 2011 Cumartesi

dialogue

- feneri ilk gördüğünüzde neler hissettiniz?

- okyanusla ilk karşılaştığımda hissedebileceğim her ne ise, işte o. uçurum kıyısı, kalp çarpıntısı.

- ya ben, beni ilk gördüğünüzde?

- yağmurlu bir gecede saatlerdir fırtınayla boğuşan ve artık karayı göremeyeceğini düşünmeye başlamış bir denizci feneri gördüğünde ne hissederse, işte o.

- tıpkı babam gibi konuştunuz.

- çünkü babanızdan çaldım.

2 yorum:

cecil dedi ki...

şile deki feneri görmüştüm ve her nedense ürpermiştim,kocaman bir yanlızlık heybetli bir sessizlik

verbumnonfacta dedi ki...

şile feneri çok güzeldir, güçlü bir imge olarak zihne kazınır. aramızda ruhdaşlık olduğuna inandığım ertuğ uçar, tadından yenmez kitabı ‘dünyayı seyretmek için bir yer’de şile deniz fenerini şöyle anlatıyor:

kule yüksekliği:19 metre
rakım: 60 metre
şile feneri, türkiye’deki fenerler arasında zihinlerdeki fener imgesine belki de en uygunudur. falezin üzerinde çizgili bir şekilde yükselen sulieti siyah-beyaz bir çizgi romandan fırlamış gibidir. sekizgen tabanlı beyaz kule, gündüzleri üstünde yükseldiği falezde etrafındaki bina kalabalığının arasında kolayca seçilebilsin diye enine siyah bantlarla işaretlenmiştir. yanıbaşındaki bekçi evinin beyaz duvarları da siyah söve ve saçaklarla süslenmiştir. kulenin tepesindeki ışık eviyse üç metreye yakın yüksekliğiyle güçlü bir lense ev sahipliği eder. uzaktan bakıldığında bileparlak yaz günleri kapatılan beyaz perdeleri görülebilir.eğer bu yapılmazsa ampulün ışığını ufka taşıyan lensler, güneş ışıklarını bu kez içeri odaklayarak yangın tehlikesi yaratabilir. şile feneri, orijinal fener mekanizmasının korunduğu ve hala kullanıldığı örneklerdendir. söz konusu makine ve optik paneller fener ve gardiyan binası ile birlikte ulusal miras olarak kıyı emniyeti ve gemi kurtarma işletmeleri genel müdürlüğünce koruma altına alınarak bir müze haline dönüştürülmüştür. (yky, sayfa:94-95)