28 Eylül 2010 Salı

ay ışığı

tsui-yen, her sabah daha gün doğmadan uyanıp yaptığı işi yaparken yani avluyu süpürürken birden durdu, elindeki çalı süpürgesini duvara yasladı ve geride bıraktıklarına bir kez olsun bakmadan manastırı terketti.

yıllar sonra geriye döndüğünde yaşlı hocası sordu ona:

'yaşamın özü nedir?'

tsui-yen dolaştıkları bahçeye, son defa çiçeğe durmuş güllere bakıp cevap verdi:

'ay ışığıyla yıkanan gecelerde hiçbir şey kumsala düşen gölgesinden ağır değildir.'

mevsimin son gülleri arasında huzurla dolaşan yaşlı hoca aniden durup ayağını yere vurdu ve öfkeyle konuşmaya başladı:

'yaşlanmışsın; saçların beyazlamış, dişlerin dökülmüş ama sen hala yaşamın özü nedir, bilmiyorsun.'

tsui-yen büyük bir utançla başını önüne eğdi. ağlıyor, yere yüzünden yaşlar dökülüyordu. bir süre sonra başını kaldırmadan 'bana, yaşamın özü nedir, söyler misiniz..' diye sordu hocasına.

'ay ışığıyla yıkanan gecelerde' dedi hocası, 'hiçbir şey kumsala düşen gölgesinden ağır değildir.'

Hiç yorum yok: