13 Haziran 2021 Pazar
bir masada iki kişi: hiç ihtimal
11 Haziran 2021 Cuma
mcguffin
ya da macguffin...
enrique vila-matas'ın aradığımı bulamadığım ama zaman zaman beni çok güldüren "anlatı"sı... (iyi ki var bu kelime. yoksa, "roman" demeye dilimin varmadığı ama "deneme" de diyemediğim metinleri n'apar, nereye koyardım?)
ne diyordum? enrique vila-matas'ın aradığımı bulamadığım ama zaman zaman beni çok güldüren anlatısı kassel'de mantık aramak bir mcguffin denemesi* ve mcguffin'in ne olduğuna dair bir tartışma ile başlar. açıkcası ne olduğunu anlayamamış, anlayamayınca da, boşver, diyerek yoluma devam etmiştim. çok geçmeden bambaşka bir yer ve metinde, hem de "yalancı bahane" açıklamasıyla bir defa daha rastlayınca üzerine düşünmeden edemedim.
ne olduğunu ise ne olmadığından yola çıkarak anladım. umarım...
çehov'un "duvara asılı" ünlü "silah"ını duymuşsunuzdur: ilk bölümde, duvarda bir tüfek asılı, diyorsanız, ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır.
herkes bilir. edebi eserlerde yalınlıktan yana duran ve öyküyle doğrudan ilgisi olmayan ne varsa metinden atmayı tavsiye eden bu cümle zamanla kural olmuş, "eğer başta bir silah görünürse o silah daha sonra patlar" biçimine dönüşmüştür.
mcguffin ise tam tersi. duvarda asılı duran, belki görünce patlayacak ihtimalini zihnimize kaydettiğimiz ama patlamayan, hikâyenin sonunda varlığını zaten unutmuş olduğumuz için patlamadığını bile fark etmediğimiz silah. başka bir deyişle hikâye için önemliymiş gibi yapan ama öyle olmayan ayrıntı demek.
tıpkı, 'genellemeler' gibi. her insanın tek ve biricik olduğu bir gerçeklikte, sadece konuya girmeye yarar. evet, bunu daha önce demiştim.
ya da berlin'de başlayıp new york'ta nihayetlenen bir romanın berlin duvarı ile başlaması gibi.
oysa konunun duvarla ilgisi yoktur. her şey aşkla ve hayatı boyunca babasını özlemiş bir adamla ilgilidir.
*: "bir yazar ne denli avangardsa bu sıfatla anılmaya o denli itiraz edecektir," cümlesi bahsettiğim deneme. bir de, tam burada fark ettim ki, mcguffin bahsi bizzat mcguffin olabilir.
8 Haziran 2021 Salı
rövanş
klasik leyla ile mecnun hikâyesinden hareketle kemal sayar'ın leyla'ya bakışını ve yaklaşımını anlatınca, "o benim" demeye getirmiş, "acabasız sahiplendim" demişti.
şimdi burada olsa, onu yeşilçam dizisine götürür, yedinci bölümün başını izletirdim. sonra da, artık bir manasının kalmadığını bile bile, "al, bu da benim!" derdim.
*
çaresizim* eşliğinde akan görüntülerin peşi sıra ofise gelen semih, sigara dumanıyla dolu odasında elindeki fotoğrafa özlemle bakan hakan'ı görür. nihayet kendini dinleyecek birisini bulan hakan da konuşmaya başlar:
"aşıkmışım enişte... aşık olacak gibi olursam gözlerimi kapatıp beşe kadar sayıyordum. sonra oradan kaçıyordum. çok aşık olursam da olurum, diyordum. ders verilmiyormuş, ders alınıyormuş, enişte. aşık olmadım, diyordum. aşıkmışım meğer. meğer it gibi seviyormuşum aysel'i."
*:funda söylüyor.
6 Haziran 2021 Pazar
dakika ve skor
5 Haziran 2021 Cumartesi
suzan teyze
ali abi haklı çıkmıştı. sadece yuvalama değil bütün yemekler, masada yaptığımız sohbet, kısaca akşam çok güzeldi. ama o akşamın en güzel anı kızların suzan teyzeye yaşını sordukları andı. "mümkün değil, yetmiş iki!" dedik hep bir ağızdan. "hiç göstermiyorsunuz." üstelik cildi o kadar güzeldi ki.
suzan teyze, aldığı iltifattan memnun olmuş ama o iltifatı nereye koyacağını bilemeyenlere hep olduğu gibi hafifçe kızardı. mahçup bir edayla, "avrupa krem kullanıyorum. belki ondandır," deyiverdi. kutlu bir andı. unutmadım. ölene kadar da unutacağımı sanmam.
o akşamları bir çok defa tekrar ettik. suzan teyze ne zaman beni yalnız yakalasa bir sürü soru sordu. susmam gerekenleri sustum ama ne cevap verdimse doğrusunu verdim.
daha önce de söylemiştim; "mahalleden ilk taşınan ben oldum". ama her fırsatta geri döndüm. sadece artık hayalini kurduğu çatı katında yaşayan ali abiyi değil bir kaç sokak ötede oturan suzan teyzeyi de ziyaret ettim bu dönüşlerde. en son gördüğümde yatağa değilse de ev içine hapsolmuştu. abdest alırken düşmüş, sonrasında geçirdiği ameliyat hareketlerini kısıtlamıştı. üzüntümü ne kadar saklamaya çalışsam da, veda kucaklaşmasında kulağıma, "insanlara yük olmak çok zoruma gidiyor," deyince kendimi tutamadım.
bu akşam üzeri ali abi aradı. kitap okuyormuş, paylaşmak istemiş. peşi sıra oradan buradan konuştuk. laf arasında "annem öldü benim," dedi. yeni değilmiş. üzülmeyeyim diye söylememiş. zaten ne yapacakmışım ki? oysa sonuncusu bayramda olmak üzere son dönemde sık görüşmüştük. şimdi de ağzından kaçırmış, yoksa söylemezmiş. kurtulmuş, son dönemleri çok zor geçmiş suzan teyzenin.
"ama senin çok hoşuna gidecek bir şey oldu," dedi. "babamın mezarını açtık, onun yanına emanet ettik annemi. on dört şubattı. yıllar sonra sevgililer gününde kavuştular."
romantiğiz ya, "hoş olmuş," dedim.
ahmet güntan'ın bir röportajını okumuştum tam da. "beraber yazma" bağlamındaki soruya verdiği cevabın ve kollektif üretime yaklaşımının "aşk gibi" olduğunu düşünüyordum. fena hâlde aşka benziyordu. evet, bildiniz. çünkü romatiğim. ama şimdi bambaşka bir cevabı düşünüyorum.
"bir arkadaşınızla bütün gün beraber olduğunuzu düşünün. evde annesi ölmek üzere. o arkadaşınızın o gün başat anlatısı anne ölümüdür değil mi? ama o konuyu hiç konuşmazsınız. bir gözlükçüye girersiniz. orada tezgâhtar size gözlükler gösterir. çay ikram eder. çocuğunun bir okul sorunundan söz eder. oradan kemeraltı'nda yürürsünüz, kestane pazarı'nda bir kahve içersiniz. arkadaşınıza işinizdeki bir sorunu anlatırsınız. o sırada pazarın girişinde hayvan satan dükkânda bir kanarya şakımaya başlar. durup onu dinlersiniz. oraya kadar gelmişken bir aktara uğrar sığırkuyruğu var mı diye sorarsınız. aktarın önünde iki kişi para yüzünden bağırarak kavga eder. bir oğlan sevgilisini kendine çeker. bütün bunları izleyen üçüncü bir göz o günün başat anlatısı olan anne ölümünü belki bir iki noktada ancak yakalar, durumu ucundan kavrar, ama o anlatı orada çay bardaklarının, gözlüklerin, kahve fincanlarının, baharat kokularının arasında konuşulmasa da ağırlığınca durmaktadır."*
*:birikim, sayı:380, aralık- 2020.
1 Haziran 2021 Salı
yeni sezon
28 Mayıs 2021 Cuma
ölebilmek
26 Mayıs 2021 Çarşamba
ellerinden belli olur bir kadın*
24 Mayıs 2021 Pazartesi
ikna
21 Mayıs 2021 Cuma
dakika ve skor
19 Mayıs 2021 Çarşamba
ağlamak
"ağlamak bir muammadır."
twitter, facebook, instagram ve hatta whatsappin durum mesajı hanesi... sosyal medyanın her türü için ne kadar işlevsel bir cümle değil mi? görüntü olarak güzel, kısa ve vurucu olduğu kadar romantik ve vaatkâr üstelik.
belki biz ölümlüler paylaşsa bir şey olmaz ama sarışın, renkli gözlü yazar müsveddesi e.ş(49), gönül adamı ve ailemizin terapisti kemal sayar, takip edememe hastalığından mustarip büyük türk düşünürü dücane beyfendi, aylık çıkan "mizah-edebiyat: ikisi bir arada" dergilerinden birinde iki satır yazısı çıktı diye yazar sıfatıyla gelin güvey olan tiplerden bir tanesi ya da ilahiyatçı kızlara kıyafet ve makyaj malzemesi satan çok takipçili hesaplardan biri paylaşsa binlerce beğeni alır, kitaplara epigraf olurdu.
"tırnak içi" olması boşuna değil bu arada. çünkü başkasından aldım. sandığınız gibi bir şiirden, nihayete erdiğinde boş gözlerle ekrana ya da perdeye bakakalacağınız bir filmden ya da yaz günleri için kitaplığımızda hazır ettiğimiz aşk romanlarından değil ama.
bilimsel bir kitaptan. daha doğrusu charles darwin'in notlar'ından. en doğrusu ise günlük niyetine tuttuğu bin sekiz yüz otuz sekiz tarihli not defterinden bir alıntı bu. darwin henüz otuz yaşında. beagle seyahatinin üzerinden iki yıl geçmiş. yüzmüş yüzmüş evrim fikrinin kuyruğuna gelmiş. insanoğlunun maymundan geldiğini ikna olmuş ama henüz bunu halka ilan etmemiş.
gülme mevzuunu düşünürken, insanların gülünce tıpkı babunlar gibi köpek dişlerini sergilemelerine bakarak gülmemizin ve gülümsememizin izlerinin maymunların yiyecek bulduklarında diğerlerini haber verme yönteminden kaynaklanabileceğini fark etmiş:"konuya bu şekilde yaklaşmak önemli, gülmek, ulur gibi sesler çıkarmayı değiştirdi, gülümsemek gülmeyi değiştirdi. diğer hayvanlara çeşitli türlerde müjdeli haber vermek için ulumak, avın varlığının bildirilmesi keşfi. belli ki tüm bunlar yardımlaşma arzusundan doğmuştu."
sonra bu düşüncenin devamı gelir, ama darwin, ağlamanın neyin değişmiş hali olduğunu bulamaz. ve bunu üç kelimeyle itiraf eder: "ağlamak bir muammadır."
yoksa, "ağlamak, bozkırı ikiye bölen tren yoluna arkadaş telgraf tellerine asılı kalmış eski bir uçurtma kalıntısıdır," mı demeliydi?