gölün sırrı (jenny erpenbeck), lüzumsuz kadın (rabih alameddine), wedding barikatları (klaus neukrantz)...
sırayla okuduğum son üç kitap(tı).
ilk ikisi beklentilerimi karşılarken, üçüncüsü beklentilerimin çok altında okuma keyfi verdi. öyle ki, bazı özel sebeplerle beklentiye girmeden okuma listeme dahil etmiştim.
ama bu üç okumanın peş peşe gelmesi bir fark edişe sebep oldu:
j.erpenbeck yetenekli, yeteneğini belli bir disiplin altında kullanan ve "araştırmacı, belgeci" bir yazar.
r. alameddine kalemi çok güçlü, okuduklarından beslenen "birikimli" bir yazar.
k. neukrantz ise "aktarıcı" bir yazar. olan biteni edebiyattan uzak bir tavırla vakanüvis edasıyla yazan bir anlatıcı.
üç farklı yazar profili.
eskiden, çok eskiden
bu fark ediş beni bambaşka bir yere götürdü. aydınlanmamın başlangıcına.
öykücü'nün oku diye verdiği kitaplar arasında güller kitabı (beşir ayvazoğlu) ve modernleşme sürecinde moda ve zihniyet (fatma karabıyık barbarosoğlu) de vardı.
/ikisi de muhteşemdir, beni ben yapan kitaplardandır./
daha sonra b. ayvazoğlu'nun başta aşk estetiği olmak üzere bir çok kitabını daha okudum. f.k. barbarosoğlu'nun ise sadece bir kitabını. yazarın öyküleri de olduğunu öğrenince okuduğum acı deniz.
ama bana yetti. ilk kitap ne kadar başarılı ise öyküler o kadar vasattı. hatta kötü. ne diye öyküye bulaşmıştı ki? hâl böyle olunca da başka bir kitabı kitaplığıma girmedi.
zamanı biraz ileri alalım
bir kaç yıl önce, -tek başına bir yazıyı ve üzerinde çokça konuşulmayı hak eden- malik aksel biyografisi evimizin ressamı'nı okuyordum.
titiz çalışması ve güçlü kalemiyle bir defa daha gönlümü kazandı beşir ayvazoğlu.
sonra dedim ki, "iyi f. b. barbarosoğlu gibi yapmamış."
"yıllardır yayın dünyasının içinde olmasına rağmen -bir kaç küçük deneme göz ardı edilirse- 'ben de şair olcam, roman yazcam' diye tutturamamış. en iyi yaptığı işi yapmaya devam etmiş."
şüphesiz, bu gösteri çağında ortaya koyduğu külliyat kadar büyük bir başarı bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder