bütün bunları beyaz gemi'nin filmini seyrettim de ondan yazıyorum.
/her gün aklıma gelmese de unutmadım. unutacağımı da sanmam. ama bilirim, o yaz da geri gelmeyecek bütün yazlar gibi.
limanı gören ev. asma yapraklarının örttüğü mutfak balkonu. limanda gemiler, ne zaman başlayıp ne bittiğini fark etmediğimiz yaz yağmurları, ufukta koşan, kucağındaki güneş ışıklarını yakamoz misali denize döken bulutlar.
tavsiye üzerine cengiz aytmatov okuyorum. tam da tavsiyedeki gibi cemile'den başlayarak, külliyatı tamam etmek niyetiyle. fonda dire straits çalıyor. en çok da brothers in arms. çünkü kömür karası bir tren sarı özek bozkırını boydan boya geçiyor, dünya savaşlarının ikincisine asker taşıyor. çünkü cengiz aytmatov'un anlattıklarına en çok o yakışıyor.
hata yapsam da önümde telafi edecek kadar zaman olduğunu düşünecek kadar genç, zamanın gelip geçiciliğini unatacak kadar da çocuktum. mutluydum yani.
bir yandan da sonsuza kadar sürecek sandığım bir aşkı unutmaya çalışıyordum.
cengiz aytmatov alıp beni uzaklara götürmüştü. eski masallara, ikinci dünya savaşı zamanlarına, yokluk ve yoksullukla kuşatılmış hayatlara, aşklara, özlemlere konuk olmuştum. tabiatı kutsayan bir çevre bilinci de vardı anlattıklarında, güzel bir gelecek umudu da. en çok hüzün vardı ama. bilseniz, "ne güzel yakışıyordu bize". hâlâ da öyle...
nerelerde ağladım hatırlamıyorum ama en çok ağladığım romanı biliyorum: beyaz gemi.
öyle ağladım, ağladım ki, anlatamam. o adsız, yaba kulaklı çocuk hem kendi hem de dedesinin anlattığı masalları yanına alıp giderken, "ne çok acı var allahım!" demiştim. "teşekkürler sayın yazar. beni ağlattın."/
senaryoyu cengiz aytmatov yazmış, bolotbek shamshiyev yönetmiş. orijinal adı belyy parokhod olan film, sovyetler birliği adına yirmi altıncı berlin film festivaline katılmış.
tam bir festival filmi zaten. anlatıya dahil mitolojik unsurlardan bir hayali gerçek kılmaya çalışan sosyalist gençlere kadar.
sinema dili yerlerde gerçi. kurgu berbat, mitolojik anlar tiyatro sahnesinden kaçmış gibi 'teatral'. ama olumsuz manada.
bir de tarkan'ın ahtapotundan özür dilerim.
seyretmesem de olurmuş yani.
ama...
o adsız, yaba kulaklı çocuğun adını öğrendim. bir adı olmuş filmle beraber. belki adsızlık filmde uygunsuz olduğu, belki onu oynayan çocuğun da adı olduğu ve sette kolaylık sağlayacağı için.
nurgazi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder