8 Kasım 2022 Salı

ilk izlenim için tek bir şansın vardır: yirmi üç

eski öğrencisi, bir 'günlük-roman'da* hocası nazan bekiroğlu ile ilk karşılaşmasını anlatıyor:

"Yeni Türk Edebiyatı dersine girecek olan hoca, doğum iznindeymiş, o nedenle ilk haftalar o ders boş geçmişti. Kendisi yoktu, ama namı vardı. Üst sınıflar onu anlata anlata bitiremiyordu. Hocanın izinin bittiğini ve fakülteye geldiğini öğrenince dersine kadar bekleyemedik ve birkaç arkadaşla görüp tanışmak için odasına gittik. O da odasına yeni girmiş, mantosunu çıkartıyordu. Pek de büyük sayılamayacak odaya kalabalık bir grubun doluşması onu rahatsız etmiş olacak ki, "Hoş geldiniz hocam." cümlesine, "Kirli ayakkabılarınızla batırdınız odamı!" cümlesiyle karşılık verdi. Zeminde halı serili olduğundan ayakkabılarımızın izi çıkmıştı. "Temizleriz hocam, ne olacak!" diye karşılık verirken temizlik ve titizlik konusunda aynı hassasiyeti odamdakilerden beklediğimi unutmuşum. Bizim destursuzluğumuza o da böyle karşılık vermişti. Duruşu ve konuşması o kadar hanımefendiydi ki, bizi azarlayışında dahi bir şiirsellik vardı. Gücenmemiş, aksine bizi öğrencileri olarak hemen kabullenmesinin içtenliği olarak görmüştük. Dedikleri kadar vardı, o bir başkaydı. Bazılarına göre kibir kokan bakışlarının arkasında aslında asalet vardı ve o asalet belki de bize biraz ağır geliyordu."


*: tanım değil his. bir günlüğün, tamamı olmasa da bir kısmının roman formunda yayınlanmış olması ben de bu hissi uyandırdı.

Hiç yorum yok: