5 Ağustos 2016 Cuma

köşe

her türden ilişkide, en çok muhatabımın ilişkinin başındaki hâlini, yani kalıbından yeni çıkartılmış buz gibi hâlini severim.

hani henüz köşeler sivri, kenarlar bıçak gibi keskindir. ama buzdur, kendisidir.

zamanla tıpkı erimeye başlayan buzun köşelerinin, kenarlarının kaybolması gibi onu o yapan özellikleri unutur ve denizini arayan suların yıllarca yıkadığı dere kenarındaki çakıl taşları gibi oval, düzgün, pürüzsüz bir hâl alırlar. huzurlu, uyumlu, herhangi bir pürüzden uzak. ne kadar konforlu ne kadar da huzurlu...

oysa ben yeni model arabalardan nefret eder eski model arabaları severim. ve bunun ruhumun eski zamanlara takılıp kalmasıyla en ufak bir ilgisi yok. sadece, ekonomi ve ergonomi düşkünü mühendislerden aldıkları referanslarla hızı, yakıt tasarrufunu ya da rüzgarı bahane ederek köşelerden vazgeçen, aslında satışları düşünerek vasati zevke oynayan otomobil şirketlerine duyduğum öfke ile ilgili.

sanırım ilk kitap ya da ilk filme duyduğum ilgi de bu yazı içinde kendine yer bulabilir. çoğu yazar için kendisi olarak yazdığı son kitaptır ilk kitap. daha sonra herkes gibi yazacak, kaleminin, duygularının gücünden çok ana akım edebiyatın vaaz ettikleri ile okura yazacaktır.

doğrudur, öylelerinin çok sevildiği. ama kendisi gibi değil. herkes gibi.

Hiç yorum yok: