* bir savaşı kaybetmek kötüdür. en az kazanmak kadar kötü.
* "korkuyu becer, acının yüzüne tükür, takvimime gir/ temmuzun adını adınla değiştir. (k.iskender)"
* hayatımın bir dünya kupası daha geldi geçti. almanya şampiyon oldu. neredeyse bütün maçlarda tuttuğum takım yenildi. final dahil... borges'in, "arjantinliler öldüğünde birer meleğe dönüşür, kanatlarını da alıp uruguay'da yaşamaya başlarlar," dediğini öğrendim. ki uruguay'ın forması en güzeliydi... fransa milli takımının forması da güzeldi ama keşke bana bu kadar 'fransız' kalmasalardı... şili'deki maden kazasından sağ kurtulan maden işçileri dünya kupası için tüyleri diken diken eden bir reklam filmi çekmişlerdi. ama okuduğum bir yorum çok daha fazla içimi acıttı: "bizimkiler kurtulsaydı da reklam filmi eksik kalsaydı." bir de modern zamanlarda rastlaması imkansız derecede mümkün skorlar vardı: beş-bir, yedi-bir gibi...
* "seni seviyorum, 'bir yerde yanlış yapıyorum'un arnavutçasıdır." bu nereden bilmiyorum.
* umberto eco'nun sorusunu duyduktan sonra rastladığım herkese, paraguaylı olabilir misiniz, diye sorasım geliyor. umberto eco mu? "acaba paraguay'da bizim bizim bilmediğimiz ama dostoyevski'yi katlayabilecek bir yazar çıkmış mıdır?" diye sormuş.
* doğrusunun "falan" olduğunu bilmeseydim de, "f"den sonra gelen "i" sorunsalı yüzünden bile "filan" değil "falan" yazardım.
* "sevmek zamanı'nın yağmurlu camları" diye bir şey var.
* ünlü senarist, sinemacı- yazar ayşe şasa da sessiz sedasız hakka yürüdü. bu haber üzerine kitaplığa yürüdüm, bana sinema hakkında en çok söz söyleyen kitabı, yani sadık yalsızuçanlar, ayşe şasa ve ihsan kabil ortaklığının muhteşem bir sonucu olan düş, gerçeklik ve sinema'nın sayfalarında, altı çizili satırlarda, derkenara düşülmüş notlarda gezintiye çıktım. sonra ah güzel istanbul diyerek, dilim döndüğünce haşmet ibriktaroğlu'na durumu anlattım.
* ibrahim tenekeci ardından, "bu âlemden, 'kadere rıza duygusu, sabrı, tevekkülü, bir başka boyutta zenginleşmeyi getiriyor' diyen bir ayşe şasa geçti. ceylanların, koşarken dünyaya dokunuşu gibi. bütün ağırlıklarından kurtulup öyle. mekânı cennet, makamı âli olsun," diyerek bitirdiği ne güzel bir yazı yazmış.
* radikal'in yirmi bir haziran itibariyle sadece dijital ortamda yayınlanacak olması nedeniyle m. serdar kuzuloğlu'nun kaleme aldığı "kağıda veda yazısı"ndan: "suya ilk biz düştük ama kabaran deniz karada bıraktıklarımızı da er geç yanımıza getirecek."
* "gözün işlevi görmek değil, gözyaşı dökmektir.(cioran)"
* bu yıl kadınlarda wimbledon'ı çek petra kvitova kazandı. bu, ilkini iki bin on bir yılında kazandığı şampiyonlukların ikincisiydi. rakibi ise ilk grand slam finalini oynayan eugenie bouchard'dı. on dokuz yaşındaki bouchard'a dikkat edin derim. ben mi? nike'ın kendisiyle reklam anlaşması yaptığını, pardon, kendisine sponsor olduğunu öğrendiğimden bu yana gözüm üzerinde.
* bu yıl erkeklerde ise wimbledon'ı, "hayatımın en iyi finalini oynadım," diyen novak djokovic kazandı. djokovic finali üç-iki kazanırken rakibi, kendisinden son bir şarkı beklediğimiz 'iyi aile çocuğu' federer'di. kabus gibi geçen iki bin on üç sezonundan sonra onu wimbledon finalinde görmek ve iki hafta boyunca oynadığı oyun muhteşemdi. tenis severlerin son şarkı için umutları artmadı dersek yalan olur.
* az önce rastladım. kpss sınavına girenlerden biri girişte arama yapan polisin, "kolları titanik yap," dediğini anlatıyordu. çok güldüm.
* "şiir, yazanın neresinden çıkıyorsa okuyanın orasına girer." bu sözü ancak "türkçe'nin en büyük şairi" söylebilirdi. öyle de olmuş.
* "ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü. "kendini karşındakinin yerine koy..." ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu, yani kendimi bulamadım. (hakan günday, kinyas ve kayra)"
* "geçmiş içimde ikinci bir kalp gibi atıyor. (john banville, deniz)"
* geçen defa şarkısız geldik geçtik, bu kez öyle olmasın. ama bu şarkı dinlemekten ziyade seyretmek için. özellikle iki yere, serdar ortaç'ın, "kız gitmiş," dediği yer ile inşaat işçisi genç kızların bu durumu dans ederek kutladığı yere.
* "korkuyu becer, acının yüzüne tükür, takvimime gir/ temmuzun adını adınla değiştir. (k.iskender)"
* hayatımın bir dünya kupası daha geldi geçti. almanya şampiyon oldu. neredeyse bütün maçlarda tuttuğum takım yenildi. final dahil... borges'in, "arjantinliler öldüğünde birer meleğe dönüşür, kanatlarını da alıp uruguay'da yaşamaya başlarlar," dediğini öğrendim. ki uruguay'ın forması en güzeliydi... fransa milli takımının forması da güzeldi ama keşke bana bu kadar 'fransız' kalmasalardı... şili'deki maden kazasından sağ kurtulan maden işçileri dünya kupası için tüyleri diken diken eden bir reklam filmi çekmişlerdi. ama okuduğum bir yorum çok daha fazla içimi acıttı: "bizimkiler kurtulsaydı da reklam filmi eksik kalsaydı." bir de modern zamanlarda rastlaması imkansız derecede mümkün skorlar vardı: beş-bir, yedi-bir gibi...
* "seni seviyorum, 'bir yerde yanlış yapıyorum'un arnavutçasıdır." bu nereden bilmiyorum.
* umberto eco'nun sorusunu duyduktan sonra rastladığım herkese, paraguaylı olabilir misiniz, diye sorasım geliyor. umberto eco mu? "acaba paraguay'da bizim bizim bilmediğimiz ama dostoyevski'yi katlayabilecek bir yazar çıkmış mıdır?" diye sormuş.
* doğrusunun "falan" olduğunu bilmeseydim de, "f"den sonra gelen "i" sorunsalı yüzünden bile "filan" değil "falan" yazardım.
* "sevmek zamanı'nın yağmurlu camları" diye bir şey var.
* ünlü senarist, sinemacı- yazar ayşe şasa da sessiz sedasız hakka yürüdü. bu haber üzerine kitaplığa yürüdüm, bana sinema hakkında en çok söz söyleyen kitabı, yani sadık yalsızuçanlar, ayşe şasa ve ihsan kabil ortaklığının muhteşem bir sonucu olan düş, gerçeklik ve sinema'nın sayfalarında, altı çizili satırlarda, derkenara düşülmüş notlarda gezintiye çıktım. sonra ah güzel istanbul diyerek, dilim döndüğünce haşmet ibriktaroğlu'na durumu anlattım.
* ibrahim tenekeci ardından, "bu âlemden, 'kadere rıza duygusu, sabrı, tevekkülü, bir başka boyutta zenginleşmeyi getiriyor' diyen bir ayşe şasa geçti. ceylanların, koşarken dünyaya dokunuşu gibi. bütün ağırlıklarından kurtulup öyle. mekânı cennet, makamı âli olsun," diyerek bitirdiği ne güzel bir yazı yazmış.
* radikal'in yirmi bir haziran itibariyle sadece dijital ortamda yayınlanacak olması nedeniyle m. serdar kuzuloğlu'nun kaleme aldığı "kağıda veda yazısı"ndan: "suya ilk biz düştük ama kabaran deniz karada bıraktıklarımızı da er geç yanımıza getirecek."
* "gözün işlevi görmek değil, gözyaşı dökmektir.(cioran)"
* bu yıl kadınlarda wimbledon'ı çek petra kvitova kazandı. bu, ilkini iki bin on bir yılında kazandığı şampiyonlukların ikincisiydi. rakibi ise ilk grand slam finalini oynayan eugenie bouchard'dı. on dokuz yaşındaki bouchard'a dikkat edin derim. ben mi? nike'ın kendisiyle reklam anlaşması yaptığını, pardon, kendisine sponsor olduğunu öğrendiğimden bu yana gözüm üzerinde.
* bu yıl erkeklerde ise wimbledon'ı, "hayatımın en iyi finalini oynadım," diyen novak djokovic kazandı. djokovic finali üç-iki kazanırken rakibi, kendisinden son bir şarkı beklediğimiz 'iyi aile çocuğu' federer'di. kabus gibi geçen iki bin on üç sezonundan sonra onu wimbledon finalinde görmek ve iki hafta boyunca oynadığı oyun muhteşemdi. tenis severlerin son şarkı için umutları artmadı dersek yalan olur.
* az önce rastladım. kpss sınavına girenlerden biri girişte arama yapan polisin, "kolları titanik yap," dediğini anlatıyordu. çok güldüm.
* "şiir, yazanın neresinden çıkıyorsa okuyanın orasına girer." bu sözü ancak "türkçe'nin en büyük şairi" söylebilirdi. öyle de olmuş.
* "ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü. "kendini karşındakinin yerine koy..." ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu, yani kendimi bulamadım. (hakan günday, kinyas ve kayra)"
* "geçmiş içimde ikinci bir kalp gibi atıyor. (john banville, deniz)"
* geçen defa şarkısız geldik geçtik, bu kez öyle olmasın. ama bu şarkı dinlemekten ziyade seyretmek için. özellikle iki yere, serdar ortaç'ın, "kız gitmiş," dediği yer ile inşaat işçisi genç kızların bu durumu dans ederek kutladığı yere.
7 yorum:
Ayşe Şasa :(
her biri için tek tek ama tek tek "şükran"
fakat
"kız"ları kapıştırmadan edemeyeceğim, affola.
http://www.youtube.com/watch?v=zx6NkXvzrNc&feature=youtu.be
*linklerde illa ki sorun çıkar. o yüzden: son feci bisiklet & bu kız
@buket,
bu dünyanın derdine fazla düştüğüm bir dönemdi galiba. kızlar, dans, müzik, deniz kenarında ateş yakmalar etrafında dans etmeler falan. vefatını atlamışım ayşe şasa'nın. sonradan haberim oldu. yoksa çok ağlardım ben bu sayfalarda.
hem üzüldüm hem kendime çok kızdım. sonra çocukluk duamı tekrar ettim. tıpkı yazarlar gibi sinemacılar da öteki dünyada kahramanları ile bir araya gelsin diye.
ne güzel olurdu, haşmet ibriktaroğlu ile ayşe şasa'nın şu an sohbet ediyor olması.
yukarıda bahsettiğim kitap sayesinde sadece sinemanın değil, masal ve rüyaların da ne kadar önemli olduğunu anlamış, düş kurmaktan korkmamayı öğrenmiştim.
keşke ayşe şasa'nın "hidayet romanı"na dönüşmemiş bir bir biyografisini okuyabilsek. eminim bize anlatacağı çok şy olurdu.
@min'el lâ,
"şükran"?.. ederim, söylerim, veririm, atarım, tutarım, sallarım... hangisi ve neden?
kızlar daima bir "kapışmak" ve "yarışmak" hâli içinde değil mi zaten.
üstelik, bıktım "bu kız"lardan.
son olarak ya da "not gibi", adınız yazıldığı gibi mi okunuyor?
Ayşe Şasa'yı tanıdıktan sonra delirmekten korkmamayı da öğrenmiş olmalı insan.. bana oldu belki size de olmuştur?
delirmekten hiç korkmadım.
bakmayın siz benim burada akıllı uslu durduğuma. ben çok uzun zaman önce aklı akıllılara terkettim.
dediğim gibi biyografisini hazır etmiş olsun ve o biyografi hidayet romanı tadında olmasın istiyorum.
:) fransa formasına bayıldım bende, favorim kaybetti...
Doğrusunu bilmeden bende hep felan yazıyorum, gerçi bilsemde katletmeye bayılıyorum 'bazan '
Bi de şu söz geldi hatırıma
-Hiçbir savaşın galibi olmamıştır..
Kimin di unuttum.
biliyorum, sizin cümlenizle bir alakası yok. yine de, bir zamanlar birisine, "sevişirken üstte ya da altta olmanın ne önemi var ki," dediğimi hatırladım.
benim tek şampiyonum var, asla değişmez: maradona...
Yorum Gönder