5 Eylül 2025 Cuma

nazire

buradan başlayalım.. 

tarık tufan'a -ve dahi kemal varol'a- nazire: kendisi dikmese bile herkesin bir ağacı olmalı bu hayatta akşam gün batarken ona doğru koşabileceği.

bir yanı şehre dayanan, bir yanı tepelere tırmanan tarlalar arasında.

ana yoldan uzakta, bir başına.

gölgesinde bir park kanepesi. yorgunların gelip bulduğu, yolcuların oturduğu.

savaşa gidip de dönemeyen askerlerin anısına yapılan bir çeşme bir de. çevresi kılıçlarını göğe kaldırmış, eski zaman askerlerini hatırlatan süsenlerden bir ordu.

ama ağaç yalnız, tek ve uzak...

ne "yalnız ardıç" ne "alıç ağacı". sadece meşe. "düz meşe".

3 Eylül 2025 Çarşamba

dakika ve skor

"Buğday başağının insan ve öküz teriyle yeşerdiği her yerde olduğu gibi dünyanın bu yanında da bahar fırtınaları endişeyle beklenirdi. İhtiyarlar huzursuzca oturdukları yerde eşinir; güneşe, bulutlara bakarak ve toprağın epeydir beliren zamansız sıcaklığını yoklayarak, "Öküz Soğuğu geldi gelecek," derlerdi. Önce yıldızdan yanan pırıl pırıl bir nisan gecesinin tan vaktinde dağların doruklarına neredeyse parmak kalınlığında kırağı düşerdi. Gün ilerlerken karabulutlar çapul kolu gibi yüksek dağların ardından aşarak iner, düzlüklerde günlerdir ısınan toprağa çarpardı. Böylece dünyayı bungunluk kaplardı. Sonra çok geçmeden çıkan poyraz, elinde iğneli topuzunu sallayan fırtınaya dönerdi. Yine de bütün bu olanlar ölümcül sayılmazdı. Asıl büyük felaket indirme ihtimali olan deli yağmurda gizlenirdi. O zaman sıcak ve soğuğun çarpışmasıyla yağmur damlaları büyür; aniden patlayan rüzgâr sağanakları öküz sinirinden kırbaç gibi yeşil saplı, körpe kelleli, nazlı tuğlu buğday tarlalarının üzerinde şaklardı. Eğer dünya böyle çeyrek saat altüst olursa bedenleri fırtınayla ezilen buğdaylar yatar kalırdı. O körpeliğiyle yeri öpen buğday asla doğrulamazdı. Eski boyuna kalkamayan yaş saplar çürümeye başlar ve buğday sadece ömrü ona bağlı olanların hissedeceği bir kokuyla ölmeye yatardı."*


*: ahmet büke, kırmızı buğday

1 Eylül 2025 Pazartesi

tehlikeli şiirler - yetmiş beş

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
âsaf hâlet çelebi'den bir ibrâhîm* mesela

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim

29 Ağustos 2025 Cuma

geçmişe yolculuk

samuel umtiti... stoper mevkiinde oynayan, kamerun asıllı fransız milli oyuncu. barcelona yıllarından hatırlayanlar olabilir. ama küçük bir ihtimal. ne de olsa bir ronaldo, messi değil. bir alex hiç değil. 

ama geçenlerde çok güzel bir laf etmiş. nostalji tanımındaki eksik parçayı tamamlamış adeta.

"geçmişe dönebilmeyi çok isterdim. geçmişteki bazı şeyleri değiştirmek için değil, mutlu olduğum ama mutlu olduğumu bilmediğim anları tekrar yaşamak için."

26 Ağustos 2025 Salı

armut

sosyal medyayı hakkıyla kullanan biri olsaydım, o sokağın bana ayrılan duvarlarına, "sana, kent soylu değilim, diyorum kızım" yazardım.

çünkü başlıktaki 'armut'un ayıyla bir ilgisi yok. ama çocuklukla bir ilgisi var. çocukluğumla.

akşam üzeri koşarken yolu uzatmaya karar verdiğimde yolumun oraya çıkacağı aklımda yoktu. oysa bahardan bu yana aklımdaydı. sadece olgunlaşmalarını bekliyordum.

/hayır, başında beklemek zorunda değilsiniz. gidiyor, dolaşıyor, sonra zamanı geldiğinde gelip olgunlaşan armutları koparıyorsunuz./
 
bazıları hala yeşil olsa da meyveler iyice olgunlaşmış biraz daha ihmal edilirse çürümeye başlayacağını ilan eden bir sürü sarı armut dalları doldurmuştu. daha doğrusu üst dalları.

zira mahallenin çocukları, çocuk kalanları, cümle hırsızları alt dalları yoklamış, dikensi ve gür ışgınlar yüzünden ağaca yaklaşmak, dolayısıyla tırmanmak mümkün olmadığı için de üst dallardaki armutlar kalakalmıştı.

gerçi yaralı armutlara bakınca bir şeyler fırlatıp uçurmayı denedikleri belliydi. ama beceriksizler...

hemen yanındaki park kanepesinin arkalığına hamle ettim. ama kalan armutlar hâlâ yukarıdaydı. demek ki bunu akıl eden birileri olmuştu.

aşağı inerek kuru bir dal aramaya başladım. evet, kuru. kutlu bir amaç için dahi olsa bir canlıya zarar vermem.

/tabiî ki, beni sevmesine izin vermediğim hâlde "sevcem işte" diye tutturan kalpler istisna. kural gereği onları kırıyorum. çünkü, "beni sevmesine izin vermediğim hiç kimse beni sevemez./

nihayet aranan dalı buldum: yaklaşık bir buçuk metre boyunda, sanki bu iş için oraya bırakılmış gibi ucu çatallanıyordu. çatallanan dalları kırıp, kolları on santimetre uzunluğunda bir buçuk metrelik bir 'y' yaptım.

/cânım y. bal y./

park kanepesinin arkalığına basıp biraz daha uzadıktan sonra en yakın armutun sapını çatalın ortasına getirip çevirdim. sonra aynı işlemi diğerleri için de yaptım.

bir kaç armutu daha işim tam olarak bitmeden yemiştim bile.

24 Ağustos 2025 Pazar

günün sorusu: yaşamak ya da ölmek

insan yaşamak için mi var? yoksa ölmek için mi?

19 Ağustos 2025 Salı

telefonda iki kişi

telefonu açtım, "yanlış zaman, yanlış insan" dedim. çünkü, bir defa daha yanlış zamandı. 'en' değil belki, ama 'çok'. kahkahalarla gülmeye başladı.

kötü espriye gülmeyecek kadar zekidir, sinirleri bozulmuş olmalı.uzun zamandır konuşmayı istediğimiz bir konu var ve bir türlü denk gelemiyoruz.

/evet, kız meselesi./

ya ben müsait değilim ya o. arama kayıtları cevaplanmamış ya da cevapsız aramalar, bir kaç saniyelik görüşmelerle, mesajhaneler özürler ve 'arama vaatleri'yle dolu.

çok sevdiğim kahkasına biraz daha zaman tanıdım, "farkında mısın, yeni bir geleneğimiz oldu," dedim.

"bazan bunu bilerek yaptığını, sadece müsait olmadığım zamanları seçtiğini düşünüyorum."

"hayır. hayır. yalnızca tesadüf."

"yakında müsait olsak bile bu gelenek bozulmasın diye, "müsait değilim" demeye başlayacağız."

"olabilir. geleneklere ve ritüellere ne kadar bağlı olduğumu bilirsin."

"bilirim."

"öpüyorum o zaman."

"ben de."

"gidiyorum."

"ben de."

17 Ağustos 2025 Pazar

ahter-suhte, hû ve siyah beyaz bir fotoğraf

bu sabah, en sevdiğim öyküyü andım: ahter- suhte, hû ve lâle. ki dünya malını dünyada bırakıp giderken yanıma hesap gününe kadar beni oyalayacak bir öykü alma hakkım olursa onu seçerim.

/güzelliği ve hatırası bir yana aşkın, hayatın, insan olmanın bütün hâlleri vardır o öyküde. mümkünse gençlikte okunmalı, harita misali masanın üzerine yaymaya gerek olmasa da arada bir kitaplığın rafından alıp satırlarında gezintiye çıkılmalıdır./

kitaplığa gidip bir taşra kitapçısında denk geldiğim ve bir hazine bulmuşcasına kitaplığıma dahil ettiğim, dergâh yayınları baskısını elime aldım. kalitesiz bir baskı ve geçen yıllarla giderek solan satırlara yeniden düştüm.

/mecaz yok. fall in love kalıbına çok da zekice olmayan, yine de bana yetip de artan bir gönderme.

bir meleğin bir ölümlüye aşık olmasıyla gökten bile isteye düştüğü şiir-film var bir de. /

genç kalfa, "istanbul'da iki asırdan beri teki bile görülmeyen" lâle-i rumilerden bir tekini gördüğü anda "günlerdir süren bu iç sıkıntısı, bu suskunluk ve ağlayamamanın" geçip gideceğini anlayınca benim de gözlerimin önünde siyah beyaz bir fotoğraf belirdi.

internetler yalan söylemiyorsa, trabzon- yeni cuma mahallesi'nin geçen yüz yılın başından kalma bir fotoğrafı bu. ilk olarak bir kitap kapağında, ketebe yayınlarından çıkma trabzon şehrinin islâmlaşması ve türkleşmesi (heath w. lowry) başlıklı kitabın kapağında gördüm.

sözün özü; ne zamandır odamın duvarlarındaki boşluklara bakıyorum ve işte o fotoğrafın makul ölçülerde bir kopyasını odamın duvarında görmenin bana iyi geleceğini hissediyorum.

15 Ağustos 2025 Cuma

the message*

erken, erken eylül...

çünkü, durup dururken still corners'a denk geldim/yakalandım/çarptım:

sanki bir kız eski bir hikâyeden çıkmışcasına denize yürürken geriye dönmüş, güneşe siper ettiği elinin gölgesinde bana kocaman gülümsüyordu.

yaz bitmiş. kumsalda bizden başka bir kaç yaşlı insan daha. tatilciler dönmüş, yazlıkçılar şehre çekilmiş.

kızdan, daha doğrusu gölgeye sığınmış tebessümünden bakışlarımı alabilirsem kumsalda unutulmuş bir kaç plastik oyuncak göreceğime eminim. muhtemelen o masal kadını da.

etekleri suya değdi değecek, üstünde siyah boğazlı kazağıyla ufku seyrediyor. ve hep olduğu gibi gitmekle kalmak arasında kararsız. ama içinde denizin çağrısını duyuyor.

benim içimde ise henüz bitmemiş bir yazın geçip gittikten sonraki hüznü. 


12 Ağustos 2025 Salı

dakika ve skor

"Ben eski terbiyeyle büyüdüm, günün birinde bir kadını öldürme emri alacağım asla aklımın ucundan geçmezdi. Kadınlara el sürülmez, el kaldırılmaz, fiziksel zarar verilmez, olabildiğince sözlü hakaretten kaçınılır, bu onlara reva görülen bir davranış değildir. Ayrıca kadın korunur, karnında, kucağında ya da pusetinde bebeği varsa kollanır, yolda yürürken trafikten sakınılır; ona saygı gösterilir, otobüste, metroda kendisine yer verilir; kadınlar geçmişte balkondan dökülen şeylerden de korunurlardı, gemi suyun dibini boylayacaksa filikalar ilk önce onlarla yavruları içindir (yavru, erkekten çok kadına aittir) en azından öncelik onlarındır. Gün olur, kurşuna dizerek yapılan kitlesel infazlarda bile kadınların canı bağışlanır, bir kenara ayrılırlar; kocasız, babasız, kardeşsiz hatta yeniyetme olsun yetişkin olsun evlatsız bırakılıp acı çekmeye mahkûm hayaletler gibi delirmiş halde yaşamalarına izin verilir de öylece yıllar geçer, kaybolup giden dünyalarının hatıralarına zincirli, yaşlanıp kocarlar. Mecburen birer hafıza deposuna dönüşürler, geride kimse kalmadığında bile bir kalan onlar olur, olayları anlatabilen yegâne kişiler..."*


*: javier marías, tomás nevinson
notgibi: bold tercihi benim.

8 Ağustos 2025 Cuma

bir aşk hikâyesi

"seni seviyorum ama aşk artık burada kışlamayacak. (...) beni seviyorsun ama bu senin uzaklara gitmeni engellemeyecek."*


*: lale müldür, kuzey defterleri