artık "atını bir yerde durmanın güzelliğine bağlamış" insanlar için bile çok şey oldu bu yıl. güzel, çirkin, iyi, kötü... rüya gibi ya da kabus... ama nihayet ferah bir yıl...
bunların muhasebesini yapmak yerine iki güzellikten bahsetmek istiyorum. ki şükür yerine geçsin. şükretmek olsun. üstelik gündelik hayatın bloğa sıkça temas eden yanından.
ilki jaguar kitap... bahsederken jaguar yayınları desem de aslı bu. yıllar önce ayrıntı yayınları nasıl çölde vaha etkisi yaratmışsa hayatımda jaguar kitap da öyle bu günlerde. elbette başka yayınevleri de var. ama jaguar bir başka.
"ben her havaya oynamam," diyen klas bir duruşu var. telif derdi olmayan ya da çok ve uzun satacağı belli kitaplar yerine, "ya peru'da bir dağ köyünde, dostoyevski kadar iyi yazan biri varsa," ihtimalinin peşinden koşuyor.
ama bir şey var ki, hem jaguar kitapı neden sevdiğimi, hem bastıkları her kitabı neden okumak istediğimi, hem de bu yıl en çok kitabını okuduğum yayınevinin neden onlar olduğunu açıklıyor: çünkü ben onları bir tabela, bir internet sayfası, bir isim olarak değil okuma zevkine itimat ettiğim, benim de ne sevdiğimi bilen bir arkadaş olarak görüyorum. bu yüzden de, ne zaman yeni bir kitap bassalar "bunu oku, sen seversin" demişler gibi hissediyorum.
ikincisi ise, elbette seda ersavcı… böyle bir şeyin ayırdına yıllar önce, daha çocukken varmışım aslında. yani filmleri oyuncu ya da konusuna göre değil yönetmene göre seçmek. her sonuçtan memnun değilim ama bir izleyici olarak sinema hakkında verdiğim en doğru karardı belki de.
bir değil iki defa "çevirmenleri niçin öldürmeliyiz?" başlıklı yazı yazmış biri olarak, "okumak söz konusu olduğunda çevirmenleri önemserim" dersem, eminim buna kimse şaşırmaz.
tam burada seda ersavcı giriyor sahneye. çevirilerinden öyle memnunum ki, "sadece yazarları değil bazı çevirmenleri de külliyat olarak okumayı severim," diye tivit atmama sebep olmuştu. hatta bir arkadaşa, "bu ara bir iş görüşmesine çağrılsam ve bana da o klasik soruyu sorsalar yani "önümüzdeki beş yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz," deseler, cevabım, "seda ersavcı'nın bütün çevirilerini okumuş olacağım," olurdu," bile dedim.
çünkü, sadece çeviri yaptığı dillere hakimiyetini, edebi yetenek anlamındaki kaleminin gücünü değil, ilgi alanlarını, kendini kağıt ev'in ithafında da ele veren duyarlılıklarını, hayata bakışını da seviyorum.
ve ne zaman bir kitap çevirse tıpkı jaguar kitap'da olduğu gibi, "bunu oku, sen seversin" demiş gibi hissediyorum.
bunların muhasebesini yapmak yerine iki güzellikten bahsetmek istiyorum. ki şükür yerine geçsin. şükretmek olsun. üstelik gündelik hayatın bloğa sıkça temas eden yanından.
ilki jaguar kitap... bahsederken jaguar yayınları desem de aslı bu. yıllar önce ayrıntı yayınları nasıl çölde vaha etkisi yaratmışsa hayatımda jaguar kitap da öyle bu günlerde. elbette başka yayınevleri de var. ama jaguar bir başka.
"ben her havaya oynamam," diyen klas bir duruşu var. telif derdi olmayan ya da çok ve uzun satacağı belli kitaplar yerine, "ya peru'da bir dağ köyünde, dostoyevski kadar iyi yazan biri varsa," ihtimalinin peşinden koşuyor.
ama bir şey var ki, hem jaguar kitapı neden sevdiğimi, hem bastıkları her kitabı neden okumak istediğimi, hem de bu yıl en çok kitabını okuduğum yayınevinin neden onlar olduğunu açıklıyor: çünkü ben onları bir tabela, bir internet sayfası, bir isim olarak değil okuma zevkine itimat ettiğim, benim de ne sevdiğimi bilen bir arkadaş olarak görüyorum. bu yüzden de, ne zaman yeni bir kitap bassalar "bunu oku, sen seversin" demişler gibi hissediyorum.
ikincisi ise, elbette seda ersavcı… böyle bir şeyin ayırdına yıllar önce, daha çocukken varmışım aslında. yani filmleri oyuncu ya da konusuna göre değil yönetmene göre seçmek. her sonuçtan memnun değilim ama bir izleyici olarak sinema hakkında verdiğim en doğru karardı belki de.
bir değil iki defa "çevirmenleri niçin öldürmeliyiz?" başlıklı yazı yazmış biri olarak, "okumak söz konusu olduğunda çevirmenleri önemserim" dersem, eminim buna kimse şaşırmaz.
tam burada seda ersavcı giriyor sahneye. çevirilerinden öyle memnunum ki, "sadece yazarları değil bazı çevirmenleri de külliyat olarak okumayı severim," diye tivit atmama sebep olmuştu. hatta bir arkadaşa, "bu ara bir iş görüşmesine çağrılsam ve bana da o klasik soruyu sorsalar yani "önümüzdeki beş yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz," deseler, cevabım, "seda ersavcı'nın bütün çevirilerini okumuş olacağım," olurdu," bile dedim.
çünkü, sadece çeviri yaptığı dillere hakimiyetini, edebi yetenek anlamındaki kaleminin gücünü değil, ilgi alanlarını, kendini kağıt ev'in ithafında da ele veren duyarlılıklarını, hayata bakışını da seviyorum.
ve ne zaman bir kitap çevirse tıpkı jaguar kitap'da olduğu gibi, "bunu oku, sen seversin" demiş gibi hissediyorum.
Mutlu yıllar. Bloğunuzdan sonra bir çok yeni "tık" ile oradan oraya geçip ufku açmak da çok keyifli..
YanıtlaSilkeyifli, şenlikli, huzurlu ve sağlıklı bir yıl olsun.
YanıtlaSilhep derim zaten; elime değil işaret ettiğime bakın.