26 Haziran 2024 Çarşamba

dut fidanı, yaban mersini ve gül

bir defa daha analım âyine-i mücellâda nihanız namlı öyküyü.

/o öyküde, öykü kahramanı yazara, "puşkin hakkında hafif bir yazı yaz, bitir artık hattat mı rasıt mıdır nedir o adamın hikâyesini," diyen bir editör vardır. onu analım./

sonra da, "blogun bir editörü olsaydı," diyelim bir defa daha.

"blogun bir editörü olsaydı, yaprağına su dokununca kokusunu salan sardunya hakkında hafif bir yazı yaz, bitir artık jet lag mı olmuş, kafası mı karışmış nedir o dut ağacının hikâyesini," derdi."

farkındayım bu bahis uzadı. ama geçenlerde dut fidanının yanına uğradım.

biliyorum; bir başkasının bahçesi, bahce sahibi diğer meyve fidanlarının bakımını en iyi sekilde yaparken onu bilerek ihmal etmiş ama dayanamadım. etrafında büyüyen otları ve dikenleri temizleyip ortaya çıkardım.

böylece ona yapılanları daha iyi gördüm. kırılan dallarını, soyulan kabuğunu, soyulan kabuğunu kendi başına iyileştirme çabasını, kırılan dallarına inat o kırıklarda filizlenen sürgünleri...

sonra aklıma tanıdığım 'en kötücül kadın' geldi. ankara, sokakları numaralarla belirlenmiş ünlü mahalle, oradaki bir teras, terasa açılan kapıya asılı deniz kabukları ve dağlardan sökülüp o terasa getirilmiş yaban mersini...

/"bir kaç yıl mutluydu. ben de mutluydum. ki o biraz da bendi. umudum ölünce başladı o da ölmeye. umutla yaşıyordu sanki. yeniden yeşertmek için uzun uzun nereden başlamamam gerektiğini düşündüm. ama umut yeşertmek zor. kurumaya yüz tutmuş bir yaban mersinini canlandırmak kadar zor. ama hala bir kaç yeşil yaprağım vardı; benim ya da yaban mersininin...(...)şimdi soruna gelelim, yani hafta sonuna; terasta dolandım, çiçeklere su verdim, birkaç yeni tohum ektim, toprağa bulandım. ve sonra yaban mersinin kurumaya yüz tutmuş dallarında bir kaç yaprak başlangıcı gördüm."/

neyse ki, aklıma iki bin on yedi ağustosundan bu yana elime almadığım küçük prens ve gülü geldi de o terastan atlamaktan kurtuldum.

/"insanlar bunu unuttu ama sen unutmamalısın." dedi tilki.

"evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. sen de gülünden sorumlusun..."

"ben gülümden sorumluyum." diye tekrar etti küçük prens./

dutlara zaafım, duta dair bir hikâyem olmayabilirdi. o dut fidanına rastlamayabilirdim. jet lag olduğunu fark etmeyebilirdim. bahçe sahibi onu diğer meyve fidanlarından ayırmayabilirdi. 

ama bunlar oldu. olurken omzuma sorumluluk yüklendi. tıpkı küçük prens gibi.

Hiç yorum yok: