16 Mayıs 2024 Perşembe

bulutlu balkon

bakışlarını okuduğu satırlardan kaldırdı, kaldığı yeri kaybetmemek için işaret parmağını arasında tuttuğu kitap kucağında, uzaklara, korunun ardındaki yüksek binalardan arda kalan mavilikte asılı bulutlara baktı.

12 Mayıs 2024 Pazar

artık

geçen gün havuzda... yüzmüş, duşumu almış, spor çantamı yüklenmiş çıkışa yürüyordum. bir hanımefendiyle karşı karşıya geldik.

/belki teyze demeliyim. bence annemden yaşlıydı çünkü. ama 'hanımefendi' anlatıya daha uygun./

o durumda siz ne yaparsınız bilmem ama ben sağa ya da sola hamle etmez olduğum yerde dururum. o da öyle yaptı. o da durunca gülümseyerek yüzüne baktım.

burnunda kesik izlenimi bırakan, kanayan bir yara vardı. muhtemelen yüzücü gözlüğü sebep olmuştu. ama başka zaman, başka yerde olsa sokak kavgasına karıştığını, emniyet kemeri takmadığı için yüzünü ön cama vurduğunu, kapı yerine iyi temizlenmiş bir camdan dışarıya çıkmayı seçtiğini sanabilirdiniz.

eliyle yüzünü yokladı, "gözlük yapmıştır," dedi. ben de bu farkında oluşa güvenerek veda ettim ve yürüdüm. ama peşim sıra söylediklerini duydum.

"merak etmeyin, artık güzel olmadığımı biliyorum."

duymamış gibi yapıp yoluma devam ettim. çünkü, bu söyleyişte hüzün mü vardı, yoksa yaşını başını almış kadınların artık yanlış anlaşılmayacak olmanın rahatlığıyla taşındığı tadından yenmez konfor alanı mı, anlamadım.

umarım ikincisidir.

10 Mayıs 2024 Cuma

rica

"bütün bir kış boyu sadık kaldığım sen,
yazın ateşi içinden duydum
seslenişini - ey sahte bakış,
gönlünün bir kenarında yok et beni."*


*:thomas bernhard, ayın demiri altında

6 Mayıs 2024 Pazartesi

demoklesin kılıçları

tarih kitapları ya da deyimler sözlüğü yalnızca bir tanesini diline dolasa da o kadar çok ki. hele de bugünlerde.

"modernleşme iddiasındaki bir devletin sokaklarında başı boş hayvan olamaz. koşa koşa gittiğiniz, anlata anlata bitiremediğiniz batıda sokak hayvanı diye bir şey yok," diyorsunuz ve "hayvan düşmanı" etiketiyle yaftalanıyorsunuz.

sürçülisan edip ya da bile isteye -oradaki 'adam' er kişi değil insan teki yani birey anlamına geliyor ne de olsa- "bilimadamı" deyiverin cinsiyetçilikten faşizme bir sürü kılıç saplanıyor gövdenize.

"bırakın bu kadar bütçe, laiklik gibi muhteşem bir ilkeyi benimsemiş bir devlette diyanet diye bir kurum olmamalı" dediğinizde dinsiz imansız ilan edilmeniz alacağınız en hafif tepki oluyor.

"balkanlardan, başta girit olmak üzere adalardan, batı trakya'dan anadoluya mecburi göçleri, sebep olduğu acıları, geride kalan kültürel mirası, malı mülkü de konuşalım," diyorsunuz, faşist suçlaması kaplıyor bütün iklimi.

liste uzayıp gider ama en korkuncunu söylemeden bahis bitmez.

"zorbalık ve üç kağıtla kurulan, zorbalık ve soykırımla ayakta durmaya çalışan bir devlet, yani israil yok olsun istiyorum ben. inanç, ırk olarak kendini yahudi diye tanımlayan hiç kimseyle derdim yok. kaldı ki, bana çoğu müslümandan daha yakın yahudi arkadaşlarım var. aynı israil'e düşman pek çok yahudi de.

o yüzden alın antisemitizm putunuzu, demoklesin kılıcı gibi tepemizde sallanan antisemit suçlamanızı, defolun!.."

4 Mayıs 2024 Cumartesi

günün sorusu: sarsıntı

her canlı gibi bir gün öleceğini öğrendiğinde mi daha çok sarsılır insan, yoksa dünyanın kendisinden sonra da dönmeye devam edeceğini anladığında mı?

1 Mayıs 2024 Çarşamba

bir mayıs ve paul auster

bugün bir mayıs, "zenginin malında fakirin de hakkı vardır," diyerek başlayalım söze...

emekçinin, işçinin, parasını helâl yollardan kazanan herkesin bayramı kutlu olsun.

bu vesileyle 'aşk ile bir dahi': katil israil ve işbirlikçileri yok olsun.

*

paul auster öldü. sadece zamanın geçtiğini, yaşlandığımı hissettim. bundan başka üzüntü de hissetmiyorum.

bizim kuşağın yazarlarından olduğu hâlde benim yazarım ol(a)madığı içindir belki. belki de, 'katil israil'in var olmaya çalıştığı topraklarda, toprakların asıl sahiplerine yaptığı zulmü onaylar tavrından.

kitaplarının bazılarını keyifle okudum, yalnızlığın keşfi, birinci bölümdeki* babasının ona bakınca gördüklerini okuyunca şefkat dahi duydum:

"anlaşılan kötü bir evlat olmuştum, bunu şimdi anlıyorum. tam olarak kötü değilse de, en azından düş kırıklığı, bir şaşkınlık ve üzüntü kaynağı olmuştum. oğul olarak bir şair çıkarmış olmasının babam için hiç anlamı yoktu. ne de olsa columbia üniversitesi'nden iki diploması olan bir genç adamın okulu bitirdikten sonra meksika körfezindeki bir petrol tankerinde sıradan bir denizci olarak işe girmesini ve sonra da, mantıksızca, paris'e gidip orada dört yıl boyunca kıt kanaat yaşamasını anlayabiliyordu."

kim bilir tek başına smoke (1995), hatta aradan geçen bunca yıla rağmen içimdeki yerini koruyan, her şeyiyle çok sevdiğim final bölümü bile yeterdi bugün yas tutmaya.

ama içimden öyle gelmiyor. sadece yaşlandığımı hissediyor, dünya sahnesinden bir zulüm destekçisinin daha eksildiğini düşünüyorum.


*:görünmeyen bir adamın portresi