29 Temmuz 2021 Perşembe

günün sorusu: yine de

sevebilir miyiz kendimizi, bir başkasını; yaratandan ötürü değil, kendinden ötürü?

27 Temmuz 2021 Salı

güney amerikada bir ülke

en sevdiğim değil. o arjantin. biraz da şili. görmeyi istediğim de. kısmet olursa hepsini görmek isterim.

bu, bambaşka bir hikâye ve üstelik bir değil üç tane.

*

her insanın yanından ayırmadığı, hastane, havaalanı, yolculuklar veya iş yemekleri için ne olur ne olmaz diye hazır ettiği, hatta üzerinde çalıştığı, zamanla en mükemmel formuna ulaşan küçük anlatıları, esprileri vardır. anlatılır, kullanılır ve eğer gerekliyse tozu alınıp bakımı yapıldıktan sonra bir dahaki sefere kadar kutusuna kaldırılır.

dünya küçülüp global bir köye döndükten beridir de bu küçük anlatılar değişti, çeşitlendi. elin adamına ya da kadınına askerlik anısı da anlatılmaz ki. ya da bir almana dedemizin kaçırdığı deniz kenarındaki arsa fırsatını anlatsak anlar mı? hem amerikalı biri ne anlasın ilk aşkın güzelliğinden.

carapaz'ın kazandığı olimpiyat altın madalyasından sonra fark ettim ki benim ekvatorlular için özel bir sohbet konum var ve iki yıldır bu böyle.

çok geçmedi, arjantinliler için de bir tane olduğunu fark ettim. ve şilililer için de.

*

ekvator:

yalan konuşmayacağım, şair isimli richard carapaz'ı iki bin on dokuz italya bisiklet turu'ndaki muhteşem solo atağı ile fark ettim ilk. "tıpkı nibali gibi," dediğimi hatırlıyorum. o sene şampiyon oldu zaten.

adı bir marquez bir de bisikletle anılan kolombiya yerine ekvatorlu olması bile başlı başına bir hikâyeydi. her ne kadar kolombiya sınırına yakın bir köyde doğup büyüse de.

kabul, nibali bir titan. üstad. köpek balığı. taktik, takım emri bilmez. "şimdi değilse ne zaman?" der, atağını yapar. tereddüt yoktur. ama demez.

işte carapaz da öyle. tek eksiği nibali'de var olan karizmaya sahip olmayışı. lider ruhlu durmuyor, yüzü nibali kadar pis değil. ama olimpiyat şampiyonu. üstelik şarkısı da var.

şili:

öyle olmadığını bile bile, "türkçe'de bir söz var," diyorum. "kadın şili gibi olmalı; ince, uzun." sonra muhabbet gelişiyor, koyulaşıyor.

ne yani? ben uydurdum mu deseydim?

arjantin: 

sadece sohbet ettiklerime değil, üzerinde on numaralı arjantin forması gördüğüm herkese sordum bu soruyu. aynı kompartımanı paylaştığımız, öğrenci değişim programıyla avrupa'ya gelen kuzenini ziyarete gelmiş üniversitelilere de sordum, kızlı erkekli futbol maçına o ünlü formayla gelmiş genç kıza da. 

koşarken rastladıklarım da oldu, market alışverişinden sonra kasa sırasında hemen arkasında durduklarım da. arkadaşımın sevgilisi olanlar da vardı, kırmızı ışıkta iki bisikletli yanyana durduğumuz da. adres soran da vardı aralarında, tirübünde yanyana maç izlediklerim de. haliyle arjantinli olmayanlara da denk geldim bazan.

"messi mi? maradona mı?" sadece bu. elbette bir sürü yan soru ihtiva ediyor: hangisini seviyorsun? hangisi daha büyük? on numaralı arjantin forması kimi temsil ediyor?

yıllarca "maradona" cevabının peşinden koştum. ama, hayır. nihayet koşarken rastladım. bir pazar sabahı, üniversitenin atletizm pistinde. biraz hızlanıp yakaladım. kaldı ki, belki de ilk kez koşan sevgilisi yüzünden yavaş koşuyorlardı. 

adamım, "maradona" dedi. çok sevindim ama sevgilisinin, "sen ciddi misin?" deyişini duyunca sevincim yarım kaldı. sonra ne oldu bilmiyorum ama kızın bizim elemana bir müddet, "yorgunum," dediğine eminim. ne de olsa koşmak yorar insanı.

hele de koşmaya yeni başlamışsanız. 

20 Temmuz 2021 Salı

ihmal ettiğim müzikler

gerçeği söylemek istemediğim için yolumu benzetmelerle yürüyeceğim...

müzik kulaklıktan taşmış da dinleyeni ele vermiş gibi. ya da arabadan çıkmak için kapıyı açmış ama müziği kapatmakta geç kalmış gibi. ya da odaya biri girmiş de iş yaparken eşlik etsin diye açtığın müziğe şahit olmuş gibi.

daha yirmili yaşlarının yarısında bile değil. kocaman bir gençlik tebessümüyle "burada dertli birileri var galiba," dedi.

"dertsiz olduğumu söyleyemem ama o yüzden değil zamanında ihmal ettiğim için dinliyorum," diye, yanıtladım tahmin-sorusunu.

anlamadığı için değil soran gözlerle baktığı için de devam ettim.

"ben müzik diye bir keyfin olduğunu fark ettiğimde klasik müzik dayatması vardı. ve yabancı müzik modası. başka şeyler dinlenmezdi, dinleyen varsa da saklardı. ben de öyle yapardım. şimdi ise "insanlar ne der?" putunu yıkmış olmanın rahatlığıyla istediğim müziği dinliyorum."

anladı mı, bilmiyorum. ama buraya kadar okuyanlar için işte o müzik...

17 Temmuz 2021 Cumartesi

atışma - on yedi

modern resmin öncülerinden paul klee, bir halka sesleniş konuşmasında ya da derste, "sanat, gördüğünü resmetmez; görmemizi sağlar," diyerek gözümüzün önünde durduğu halde göremediklerimizi, aşikar oldukları halde anlayamadıklarımızı, ancak daha derin bir bakışla, bir zihin ve ruh terbiyesiyle görüp anlayabileceğimizi söylerken, sembolizmden mustarip şair mallermé de, bir kenara çektiği ressam manet'yi, "nesnenin kendisini değil, yarattığı etkiyi resmediniz," diye ikaz ederek adeta onu izlenimciliğe götüren yola taş döşüyor.

13 Temmuz 2021 Salı

tehlikeli şiirler - elli iki

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
behçet necatigil'den yaralar* mesela

Biz ki bu yolda kır çiçeklerine ser--
Küçükserler bırakırız.
Besler besinlerim üzüntü
Yıllarca yokuşları--birden patlar atlarımız.

İrin gene bir yol akar, iner yere bilirim.
Islak kutularda kibritler nasıl yanar
Kurumuştu boynumda köstebek yuvalarından
Çamur--bir gün de bu yaralar.

Bitişleri düşünmekten başlatabildik mi
İlk bölümü hemen ölüm kitaplar getirdim
Düşer sular bir yardan--bir gün de bu yaralar
İyi ki yoksunuz, şimdi çok çirkinim.

*:yeni dergi:42, mart 1968

10 Temmuz 2021 Cumartesi

sirkeli ılık su

uzun, çok uzun zaman önceydi.

hangi romanda okuduğumu ya da hangi filmde seyrettiğimi bilmiyorum. o an uydurmuş da olabilirim. ama muhatabıma, "kullandığın depresyon ilacını söyler misin," dediğimi çok iyi hatırlıyorum.

sohbet ediyorduk, laf arasında ilaç kullandığına dair bir cümle geçmişti. "ben de kullanmak ve seni nasıl etkilediğini görmek istiyorum. sabahları uyanınca yeni gün karşısında hissettiklerini daha iyi anlarım belki."

dedim ya, "uzun, çok uzun zaman önceydi."

son zamanlarda bir tanıdığın -aile dostu da denilebilir-, o kadar çok sirkeli su muhabbetine maruz kaldım ki bu eski hatıra artık dayanamadı, saklandığı yerden çıkıp geldi.

bu sabah uyanınca ilk iş olarak bir kaşık sirke ilave edilmiş bir bardak ılık su içmeye niyetlendim. böylece anlayacaktım.

yapmaz olaydım. o kadar berbattı ki daha ilk yudumda pişman oldum ve "bunu içeceğime her defasında beş kilometre daha uzun koşarım," dedim. "hatta ölürüm."

inat etsem, irade göstersem de sonuna kadar gidemedim. bardakta kalanları lavaboya dökerken buna nasıl tahammül edebildiğini düşündüm. yüzümün engel olamadığım buruşması eşliğinde "insan bu kötülüğü kendine niye yapar?" diye mutfağın duvarlarına bile sordum.

"lan," dedim sonra. "bu manyak, aynaya bakınca şişko birini görüyor olmasın?"

8 Temmuz 2021 Perşembe

kader/ hayat

seneca'nın sürgünden, sürgüne gönderildiği adadan annesine yazdığı mektup. 

"hiçbir zaman kader tanrıçasına güvenmedim, bana huzur verdiği zamanlarda bile. bana bahşettiği her şeyi (parayı, mevkii, gücü) öyle bir yere koydum ki geri almak istediği zaman beni rahatsız etmeden alabilsin. bütün bu sahip olduğum şeylere belli bir mesafede durdum ki istediği zaman onları bulundukları yerden rahatça alsın, benden söküp koparmasın."

*

kader ki, çoğu zaman almasını hiç istemediğinizi alırken, alması için yalvardığınızı da ya almıyor ya da çok yavaş alıyor.


notgibi: seneca mektubunda "kader" derken, "hayat"ı kastetmiş gibi gelir hep bana. bu nedenle o mektuba yaptığım 'çıkma', "hayat ki, çoğu zaman almasını hiç istemediğinizi alırken, alması için yalvardığınızı da ya almıyor ya da çok yavaş alıyor," şeklinde okunursa asıl manasına kavuşur.

6 Temmuz 2021 Salı

eski şarkılar

önce bir konuda anlaşalım: "eski şarkı" geçmişte yapılmış her şarkı değil, geçmişte yapıldığı hâlde bugün de dinlenen şarkı demektir.

buradan cevabını sevdiğim bir soruya geçebiliriz: neden bütün eski şarkılar güzeldir? çünkü, güzel olmasa unutulur giderdi.

bu cevabı biraz köpürtelim: bir başka deyişle doğal seçilim. yani, darwin günümüzde yaşasa beagle yollarına düşmeden, yalnızca müzik tarihine bakarak evrim fikrini geliştirebilirdi: kötü şarkılar yok olur gider, iyi şarkılar ise yıllar geçse bile gök kubbede yankılanır durur.

şimdi ise kendimiz bir soru sorup cevaplayalım: otuz, hatta yirmi yıl öncesiyle karşılaştırıldığında son bir kaç yıldır neden eski şarkıları daha çok anar ve dinler olduk?

ahir zamana kaldığımız ve berbat bir çağda yaşadığımız için geçmişe kaçmak arzusu, her dem moda olan nostaljinin bizi eski güzel günlere çağırıp durması, internet çağında eski şarkılara ulaşmanın kolaylığı... 

olası cevaplardan bir kaçı bunlar. ama doğrusu değil bence.

eskiden, ne tür müzik severse sevsin herkesi bir biçimde yakalayacak ve oyalayacak yeni bir şarkı muhakkak olurdu. tek şarkıdan başka bir şeyi olmayan da her şarkısı 'bir olay' sanatçılar da vardı. biri tükenmeden diğeri başlardı.

ama şimdi öyle mi? türkçe müziğin göğünde bir kuyruklu yıldız gibi görünüp kaybolan manuş baba'yı saymazsak mabel matiz'den başkası aklıma gelmiyor. diğer dillerde ise, denk gelip de beğendiğim bazı şarkıları saymazsak en son beirut'u keşfetmiştim.

işin tuhaf yanı da sevdiğimiz grup ya da kişiler ne zaman yeni bir şeyler yapsa bir kaç dinlemenin ardından aynı grubun ya da kişilerin eski şarkılarına dönmek. 

anlayacağınız, müzik iklimi bu denli bir kuraklık olmamıştı hiç. zaten, ne varsa eskilerde var dememiz hep bu kuraklıktan değil mi?

3 Temmuz 2021 Cumartesi

dakika ve skor

"Yazıyorum çünkü dünyada yapacak başka bir şeyim yok: ben artakalanım ve insanların dünyasında bana yer yok. Umutsuz ve yorgun olduğum için yazıyorum, kendim olmanın monotonluğuna artık dayanamıyorum ve eğer yazmanın o hep tazelenen yeniliği olmasa sembolik olarak her gün ölebilirim. Ama gizlice arka kapıdan çıkmaya da hazırım. Hemen her şey geldi başıma, tutku da umutsuzluk da. Şimdi sadece olabileceğim ama hiçbir zaman olmadığım şey olmak istiyorum."*


*: clarice lispector, yıldızın saati

1 Temmuz 2021 Perşembe

kurbağalar

"kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi yakup/ bunu kendine üç kere söyledi"*

ama önce geçmişe gidelim.

geldiniz mi? o halde başlayalım...

ingilizce çalıp söyleyen gruplar içinde en sevdiğim grup tartışmasız dire straits. evet, onlar. beatles ya da pink floyd sizin olsun. ama ikinci en sevdiğim grup söz konusu olunca karar veremem, led zeppelin ile metallica arasında gidip gelirim.

bu iki gruptan led zeppelin'in adı geçtiğimiz günlerde güney amerika keşfedilen kara kurbağası türüne verildi. and dağları'nın doğusunda, ekvador ile peru arasındaki sınırda uzanan cordillera del cóndor isimli silsilede yeni bir kara kurbağası keşfeden bilim insanları david brito-zapata ile carolina reyes-puig, keşfettikleri kurbağaya "led zeppelin yağmur kurbağası" anlamına gelen "pristimantis ledzeppelin" adını verdi.

robert plant, jimmy page, john paul jones ve john bonham tarafından kurulup, tarihe ve rock müziğe damga vurduktan sonra bonham'ın ölümüyle dağılan britanyalı gruptan adını alan yeni türün tüm üyeleri, orman içindeki akarsuların kenarında büyüyen çalılarda, sudan yaklaşık üç metre yükseklikteki yapraklara tünemiş halde yaşıyor.

bu yeni türü keşfeden ikilinin isimlendirme sebepleri ise oldukça basit: led zeppelin ile sıradışı müziklerini onurlandırmak...

vesselam.


*: edip cansever, çağrılmayan yakup