hangi romanda okuduğumu ya da hangi filmde seyrettiğimi bilmiyorum. o an uydurmuş da olabilirim. ama muhatabıma, "kullandığın depresyon ilacını söyler misin," dediğimi çok iyi hatırlıyorum.
sohbet ediyorduk, laf arasında ilaç kullandığına dair bir cümle geçmişti. "ben de kullanmak ve seni nasıl etkilediğini görmek istiyorum. sabahları uyanınca yeni gün karşısında hissettiklerini daha iyi anlarım belki."
dedim ya, "uzun, çok uzun zaman önceydi."
son zamanlarda bir tanıdığın -aile dostu da denilebilir-, o kadar çok sirkeli su muhabbetine maruz kaldım ki bu eski hatıra artık dayanamadı, saklandığı yerden çıkıp geldi.
bu sabah uyanınca ilk iş olarak bir kaşık sirke ilave edilmiş bir bardak ılık su içmeye niyetlendim. böylece anlayacaktım.
yapmaz olaydım. o kadar berbattı ki daha ilk yudumda pişman oldum ve "bunu içeceğime her defasında beş kilometre daha uzun koşarım," dedim. "hatta ölürüm."
inat etsem, irade göstersem de sonuna kadar gidemedim. bardakta kalanları lavaboya dökerken buna nasıl tahammül edebildiğini düşündüm. yüzümün engel olamadığım buruşması eşliğinde "insan bu kötülüğü kendine niye yapar?" diye mutfağın duvarlarına bile sordum.
"lan," dedim sonra. "bu manyak, aynaya bakınca şişko birini görüyor olmasın?"
Selam sirkeli su bazıları içiyor. Her duyduğumuz uygulamak zor tadı tuzu derken kafa yı da yemiyelim. İşin şakası. Sevgiler.
YanıtlaSiloraya da selam.
YanıtlaSilben çok uzun zamandır "dileyen dilediğini yapsın ama karşıma geçip yaptığı o şeyin misyonerliğine soyunmasın" durağındayım.
açıkçası, bilgi kirliliğinden muzdarip zamanlardan geçtiğimize inanıyorum ve karşıma çıkan hiçbir bilgiyi ciddiye al(a)mıyorum. belki bu, kurunun yanında yaşın da yanması demek, ama elimden diğer türlüsü gelmiyor.