25 Kasım 2019 Pazartesi

kadın hakları

toplumun, daha açık söylemek gerekirse sistemin kadına bakış açısını bütünüyle onaylamam mümkün değil. "kadınlık"ın bütün kazanımlarına rağmen hâlâ erkek egemen söylem, hâlâ eski tas, hâlâ eski hamam...

bunun sonuçlarını haberlerde, sokakta, evde görüyoruz zaten.

diğer yandan, karşı yakaya da itirazım var. savunduklarına değil elbette. daha çok tavsiye ettiklerine.

sözgelimi, "gece sokağa çıkmak hakkınız, çıkın"... elbette hakları. ama bunu kadınlara değil, kendini adam(!) sayan davarlara anlatmak, öğretmek gerek her şeyden önce.

kendini adam(!) sayan o müsveddelere öğretmeyince bunu ya da muhtabının ne onun ne de toprağın olduğunu, silahsız cepheye gönderilmiş askerlere dönüyor nisa tayfası. sonra da vicdanı olan herkes üzülüyor ama asıl, "ateş düştüğü yeri yakıyor".

o yüzden kadının gece geç vakitte dışarıda olabileceğini, o vakitte dışarıda olmasının onu kötü de ahlaksız da yapmadığını, erkek için tehlike söz konusu değilse kadın için de söz konusu olmadığını o davarların küçük beyinlerine sokmak olmalı ilk adım.

en önemlisi bir erkek bir kadına kahraman olacaksa o kadının kızından başkası olmadığını.

2 yorum:

  1. Birkaç blogda benzer yazılar okudum ve o zaman farkettim kadına şiddet ve kadın hakları ile ilgili bir gün yaşadığımızı.
    Farkındalık yaratmak çok güzel, elinize sağlık ama dediğiniz gibi, önce erkekleri mi eğitmeli yoksa kadınları mı özgürleştirmeli, kısırdöngüsü var.
    Bu tip günlerin olmadığı bir toplumda yaşıyorum, kadınlar rahatça sokaklarda, mini etekle toplumda, gece yarısı zifiri karanlık parklarda koşuda.. Ama öteyandan, erkek çocuklarını eğiten, yine kadınlar. Karşısındaki kız çocuğuna davranışından başlayarak, gerektiğinde ergenlikte kız arkadaşıyla ilişkisini "törpüleyerek" erkeği erkek eden, etmesi gereken de yine kadınlar.
    Gücümüzün farkına varalım artık.

    YanıtlaSil
  2. dürüst olmak gerekirse farkındalık gibi kutlu bir amacım yoktu. sabah okuduğum bir 'tivit' üzerine içimden konuştuklarımı yazmaya başladım. sonra da "günün anlam ve önemi"ni öğrendim. 'herkes gibi' olduğum için de yazıyı tamam ettim.

    toplumu eğitmeli, erkeklere öğretmeli ve kadına hakkı olan konfor alanını sağlanmalı. buradaki "özgürlük" kelimesini ise sevmiyorum. çünkü anlamı, bencillik ve pişmanlıktan yoksunluktan başka bir şey değil.

    sistemi dizayn edenlerin art niyetli olduğunu, burada "özgürlük"ün olumlu anlamlarından istifade etmeye çalıştığını düşünüyorum. tıpkı, bir zamanlar eşitlik ve barışçılık öğretilen okullarda bugün özgürlük ve bireyciliğin kavratılması gibi bu da yeni yol haritası.

    diğer yandan, ne olursa olsun kadınlar "annelik"ten vaz geçmemeli. (bunu, her kadın anne olmalı ya da kadının varoluş gayesi bu, anlamında söylemiyorum. aksine her kadın anne olmak zorunda da değil. bazıları ise asla olmamalı.) ama bir biçimde anne olmuşsa, şartlarını sonuna kadar zorlayıp bebeğini yuvalara, büyük annelere, bakıcı kadınlara bırakmamalı.

    eğer, "sen onun her hâline şahit oluyorsun," diye kıskanmayacaksa, belki kocasına.

    YanıtlaSil