son adım, günümüz türk edebiyatından bir şeyler okumak niyetiyle listeye aldığım romanlardan biriydi. aynı niyetle okuma listesine dahil ettiğim iki romandan, hem istasyon hem de tehdit mektupları'ndan daha iyi olduğunu düşünüyorum. ayhan geçgin'in kalemi de hem birgül oğuz hem de aslı biçen'den daha güçlü geldi bana.
kitapları, herhangi bir bilgiden yoksun, sadece sosyal medya rastlantıları ve övgüleri yüzünden aldım. bir tek aslı biçen hakkında bir fikrim vardı: fransız teğmenin kadını gibi muhteşem bir çevirinin sahibi.
hem istasyon hem tehdit mektupları olmamışlık hissiyle aklımda. yazarlarının da, daha iyi yazabilirdim, diye düşündüğüne eminim.
bu açıdan bakınca, son adım'ın daha olgun bir roman olduğunu, zaman zaman yüksek edebiyat tadı verdiğini söyleyebilirim.
kitabı biraz da ali ihsan'ın yolu nereye çıkacak merakıyla okudum.
cevabını aldım. son satırların altındaki boşluğa tarihi not düştüm. peşi sıra kitabı kapatınca arka kapak yazısıyla burun buruna geldim. okudum haliyle. okudukça da başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
/merak eden bulup okuyabilir ama kitabın konusunu açık etmeden bir örnekle açıklamayı isterim: örnek romanımızda kahramanımız liseyi yeni bitirmiş ve ne olacağına karar verememiş amerikalı bir genç olsun. bir yılı dinlenmeye ve düşünmeye ayırmak, peşi sıra karar vermek istiyor.
dinleniyor. düşünüyor da. bir kaç ay sonra ailesine yolculuğa çıkmak istediğini söylüyor. çıkıyor da.
yolu türkiye'ye, ege sahillerine düşüyor. gün batımını seyretmek için sahile indiği bir akşam balık ağlarına dolanmış ölü bir yunus görüyor ve diyor ki, "dünyada en az bizim kadar hakkı olan bu canlıların yaşam alanlarını gasp ettiğimiz yetmezmiş gibi bir de dikkatsiz ve bencil davranışlarla ölümlerine neden oluyoruz."
huzur versin düşüncesiyle, ölmüş de olsa yunusu ağlardan kurtarıyor ve kaldığı pansiyona doğru yürüyor. arka kapak yazısı da, kahramanın arayışı, düşünsel serüveni ve sorgulamaları değil yukarıdaki cümle, editör yorumu da, "çevre bilinci, hayvan hakları ve çevre kirliliğinin doğal yaşama etkileri üzerine derinlikli bir roman."
ne olsa küresel ısınma, çevre bilinci, karbon salınımı, hayvan hakları çağındayız./
ne kadar alçakça değil mi? insan elinde olmadan öfkeleniyor. kişiyi yanlış yönlendiriyor çünkü. alenen arka kapak yazısından dolayı kitabı alacakları da kandırıyor.
son adım, özetle, varoluşun boş ve kasvetli uğultusuna ya da müzmin kayıtsızlığına karşı kendi cevabını arayan otuzlu yaşlardaki bir adamın hikâyesi. sorunun da cevabın da içimizde olduğunu, cehenneme dahi gitse insanın kendinden kurtulamayacağını anlatıyor.
ve arka kapak yazısının bununla bir ilgisi yok. evet, hiç yok.
/birileri çıkıp, "yanlış anlamışsın şekerim" derse, kendilerine sadece okur- yazar olmadığımı hatırlatmak isterim./
arka kapak yazısının mantığını anlayamadığım için içgüdüsel olarak yayın yılına baktım: iki bin on bir. her şeyi konuşabiliriz diye umutlandığımız tarihler...
metis de bu havadan faydalanmak istemiş anlaşılan.
ticari niyetle yapılmış olsa romana haksızlık eden soysuz bir tavır bu. demek ki para söz konusu olunca metis de bir kitapları yalnızca marketlerde, kasaya yakın raflarda satılan yayınevleri de.
en kötüsü de şu. belki de en acısı. kahramanı aylak adam'ın c.'si, anayurt oteli'nin zebercet'i, hatta yabancı'nın meursault'uyla ruhdaş bir roman yazan bir yazar eserini genel geçer bir politik gündeme alet etmeyi göze alabilir?
kahramanına bunu nasıl yapar?