30 Kasım 2022 Çarşamba

tehlikeli şiirler - altmış bir

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
lale müldür'den bir şiir* mesela

Seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
Öğren susmasını ve ağlamamasını.
Bir kavanozun içinde mavi bir gül
Yetiştir her gün daha çok yaşayan.

Bir masalın ağzını kapat ve YAT
GENİŞ ODALARDA.
BİR OKSİJEN ÇADIRINDA.

ONA KÖTÜ BİR ŞEY OLSUN İSTEDİM.
BANA ÂŞIK OLSUN İSTEDİM.

*: he shot you down bang bang

26 Kasım 2022 Cumartesi

katar'da bir dünya kupası

gelin, bir süreliğine 'futbol asla sadece futbol değildir'miş gibi yapalım.

evet, gibi... bu isimdeki muhteşem kitaba ve o kitabın derviş ruhlu yazarına rağmen futbolun sadece futbol olduğuna inanıyorum çünkü. sadece futbolda değil, sporun her dalında sahaya çıkar ve elinden gelenin en iyisini yaparsın. kısmet olursa da kazanırsın.

elbette hikâyeler yazılır, hayatın aktığı her yerde olduğu gibi. ya da şiirler, yağmurun golleri yuttuğu...

takvimde işgal ettiği günler ile ezberleri bozan, konuşulanların aksine, bunun dışında eskilerden farkı olmayan dünya kupasında, taraflı tarafsız herkesçe sürpriz sayılan -şimdilik- iki skor alındı.

milli takımlar düzeyinde futbolun en başarılı takımlarından ve bu yılki kupanın da favorilerinden almanya ve arjantin, futbol söz konusu olunca adı anılmayan iki takıma, hem de öne geçtikleri maçlarda önce yakalanıp sonra da 'iki - bir' yenildiler. önce suudi arabistan arjantin karşısında, daha sonra japonya almanya'ya karşı galip geldi.

ben de dahil herkes bu sonuçlara şaşırırken (sevindiğimi de itiraf ederim) bir şeyi unuttuk. biz futbolseverler -en azından ben- suudi arabistan ya da japonya hakkında hiçbir şey bilmeden bu kanaate varmıştık. çünkü futbol, yetenekleriyle güney amerikalıların, taktik disiplinleriyle de avrupalıların işiydi. oysa bu, saçma, eksik, yani ezber dolu bir bakış açısı. aynı zamanda hastalıklı.

tıpkı medeniyet tasavvurunu avrupalı sanmak gibi. amerika'daki delilik tanımını alıp bambaşka bir kültüre, hayata bakışa, dine, tarihi zemine sahip bir ülkede, türkiye'de delilik ölçüsü saymak gibi.

belki de yanılıyoruzdur. teknolojik olarak ileride olmak bir toplumu medeni yapmıyordur. belki de, küresel ısınmadan endişelenen ve çöplerini başka ülkelere satan ülkeleri gereğinden fazla övüyoruzdur. belki klasik diye sadece avrupalı yazarlar okumak iyi bir fikir değil. belki fransa'da bir ibadethanenin yanması ırak'ta bir ibadethanenin yıkılmasından daha önemli değildir. şili'de bir dağ köyünde dostoyevski kadar iyi yazan biri yaşıyor belki. her yıl onlarcası çekilen biyografik filmler arasına belki de malik aksel'in hayatını da katmış olmalıydık.

*

yoksa siz, "futbol asla sadece futbol değildir," deyince, bundan önceki dünya kupaları çok masummuş gibi susan, sıra katar'a gelince arsızca cümleler kuran ahlak yoksunlarından mı bahsedeceğim sandınız.

rüşvet verilmiş. rusya ne yapmıştı?

halkına harcayabileceği parayı bir süre sonra çürümeye başlayacak stadyumlara gömen brezilya?

ırkçı imajını makyajlamak için yapmadığını bırakmayan, nihayet elini dünya kupasına atan güney afrika?

bayrakları sandıktan, ırkçılığa varan milliyetçiliklerini bilinç altından çıkararak dünya kupası vesilesiyle yeniden tedavüle sokan almanya?

paranın konuştuğu kirli bir iklimde parayı konuşturdu adamlar. bunun için rüşvet verdiler, şahsiyetsiz platini aracılığıyla fransa ile ekomik ilişki bile geliştirdiler.

yok, adamlar arap veya müslüman diye ise bu tepkiler, o tepkileri verenler gitsinler de kusmuklarında boğulsunlar.

22 Kasım 2022 Salı

bu defa son

yaklaşık bir ay önce "yaşamak"tan bahsedip, "hayatı güzelleştiren iki şey var," demiştim. javier marías'dan* cevap gecikmedi. mevzuya farklı açıdan yaklaşsa da kendisine haksız demek yanlış olur.

"hayatın en berbat taraflarından biri, herhangi bir şeyin son kez ne zaman yaşanacağını veya bizi heyecanlandıran bir şeyin ne zaman sona ereceğini neredeyse hiç bilememektedir. çıktıkları zamanda onların, bernhard veya benet'in son romanları olduğunu; hitchcock, ford, welles veya buñuel'in veda filmleri olduğunu bilmiyorduk. aşırı sık olarak sonuncusunun sonuncu olacağını bilememiş ve olay nihayete erdiğinde o ana kadar olanın yetmediği, o son demlerin tadını bilinçli olarak çıkaramadığımız hissine kapılmışızdır: ondan sonra dahasının olmayacağını bilseydik..."

evet, o soğuk ankara akşamında mithatpaşa caddesi boyunca akan topuk seslerinin son olduğunu bilseydim, elimde olmaksızın varolan artistliğimden de, şımarıklığımdan da taviz vermez ama "sakın gitme!" derdim.

"sen gidersen sınırlarımda kalamam, tekin değil karanlığım."


*: vahşiler ve duygusallar


20 Kasım 2022 Pazar

günün sorusu: kaç kişi

sadece yanınızda, yakınınızda olanlar değil, tanıdığınız insanlardan kaç tanesi içinizde olup bitenleri anlıyor?

15 Kasım 2022 Salı

çünkü

yaşanan her an bir defalıktır ve hatasını bir daha düzeltilemeyecek biçimde içinde barındırır.

eğer varsa...

13 Kasım 2022 Pazar

dakika ve skor

"Her yalnız çocuk gibi bir atlas müptelasıydım ben de Mehmet. Birbirlerinden ince kesik çizgilerle ayrılmış, kime bir yüze, kimi bir yılana, kimi bir file, çizmeye, süt şişesine, denizanasına, yılana çam ağacına, böbreğe, kalbe, karaciğere benzeyen bir yığın ülkeye sonsuz bir merakla bakardım. Bu adına siyasi denen haritaydı. Bir de fiziki harita vardı ki Mehmet, onun yükseldikçe kahverengisi koyulaşan dağlarına, mavi iplikten ırmaklarına, yeşil benek ovalarına anlamazlıkla, ama hep büyülenerek bakardım. Fiziki haritayı daha çok severdim, dünya bir bütün olurdu çünkü o zaman, sınırlar kaybolurdu ve benim için bütün o kesik çizgilerle birbirinden ayrılmış ülkeler varılabilir, görülebilir birer coğrafya haline gelirdi."*


*: murat uyurkulak, tol

11 Kasım 2022 Cuma

toplu mesajlar

sabahki yazışmanın sonunda, "görüşürüz," demek yerine, "hayırlı cumalar" demek geçti içimden. sonra da bir parantez açıp ekledim: bilmem özel hissetmeni sağlar mı, ama bu mesajı attığım ilk insan olabilirsin.

ve çoktan bitmiş olması gereken sohbet "toplu mesajlar'a kadar genişledi.

mesaj almışsam muhakkak yankı olurum ama doğum günleri dışında, özel gün ve haftalarda asla mesaj atmam. toplu mesajlardan ise, bırakın tercih etmeyi düşüncesinden bile nefret ederim.

tam burada atağa kalktı. "o kadar sıradanım ki, ölücem sıradanlıktan!" diyen birisi de olsanız özel ilgi, pardon, mesaj bekliyorsunuz demek?

yanılıyorsunuz. toplu mesajlar insanı sıradanlaştırmıyor, değersizleştiriyor.

8 Kasım 2022 Salı

ilk izlenim için tek bir şansın vardır: yirmi üç

eski öğrencisi, bir 'günlük-roman'da* hocası nazan bekiroğlu ile ilk karşılaşmasını anlatıyor:

"Yeni Türk Edebiyatı dersine girecek olan hoca, doğum iznindeymiş, o nedenle ilk haftalar o ders boş geçmişti. Kendisi yoktu, ama namı vardı. Üst sınıflar onu anlata anlata bitiremiyordu. Hocanın izinin bittiğini ve fakülteye geldiğini öğrenince dersine kadar bekleyemedik ve birkaç arkadaşla görüp tanışmak için odasına gittik. O da odasına yeni girmiş, mantosunu çıkartıyordu. Pek de büyük sayılamayacak odaya kalabalık bir grubun doluşması onu rahatsız etmiş olacak ki, "Hoş geldiniz hocam." cümlesine, "Kirli ayakkabılarınızla batırdınız odamı!" cümlesiyle karşılık verdi. Zeminde halı serili olduğundan ayakkabılarımızın izi çıkmıştı. "Temizleriz hocam, ne olacak!" diye karşılık verirken temizlik ve titizlik konusunda aynı hassasiyeti odamdakilerden beklediğimi unutmuşum. Bizim destursuzluğumuza o da böyle karşılık vermişti. Duruşu ve konuşması o kadar hanımefendiydi ki, bizi azarlayışında dahi bir şiirsellik vardı. Gücenmemiş, aksine bizi öğrencileri olarak hemen kabullenmesinin içtenliği olarak görmüştük. Dedikleri kadar vardı, o bir başkaydı. Bazılarına göre kibir kokan bakışlarının arkasında aslında asalet vardı ve o asalet belki de bize biraz ağır geliyordu."


*: tanım değil his. bir günlüğün, tamamı olmasa da bir kısmının roman formunda yayınlanmış olması ben de bu hissi uyandırdı.

5 Kasım 2022 Cumartesi

cennet

"cennet'te yaşamak üzere yaratılmıştık, ve cennet bize hizmet etmek için düzenlenmişti.

sonra yazgımız değiştirildi; cennet'in yazgısında da bir değişiklik oldu mu, bu hiçbir yerde belirtilmiyor."*


*: franz kafka, aforizmalar - 84

1 Kasım 2022 Salı

ben seni şarkı söylerken duydum muydu hiç?

"seni tanımadan önce dinlediğim şarkılar" diye bir liste yapmıştım onu tanıdıktan bir süre sonra. bir tane de o gittikten sonra yaptım. deftersiz, kayıtsız, bellek mekan: benim için söylemediğin şarkılar...

çünkü benden sakındığı iki hâlden biriydi, herhangi bir şarkıyı taganni edişi. ikincisi de gözlüklü hâli.

başka da var mıydı sakındığı bilmem ama o zamanlar önemi yoktu şimdi ise önemi kalmadı.

anlayacağınız, ben onu "uzun bir yolda yürürken" gördüm de ne şarkı söylerken duydum ne gözlüğünün burnunda bıraktığı ize şahit oldum.

kale yıkıntılarında ışıklar gördüğünü iddia eden öykücüler misali bir kaç eski fotoğrafta o izi gördüğümü sandığım anlar olmadı değil ama şarkıların sadece listesini yaptım.

bazan eski bir şarkı düştü dilime, "bana bunu söylemeliydi," dedim, bazan yeni bir şarkı keşfettim, "bu şarkıyı ondan dinlemek vardı". ama hiçbir zaman eylem aktaş'tan kömür gözlerin'i dinlerken hissettiğim arzu kadar güçlüsünü duyumsamadım.

kocaman bir parkın uzak bir köşesinde bir park kanepesinde... sırt üstü uzanmış, başımı onun kucağına koymuşum. gözlerim kapalı ama ne zaman göz kapaklarım aralansa onun beni seyreden yüzünü görüyorum. elleri yüzümde.yüzümü, alnımı okşuyor. parmakları saçlarımın arasında dolaşıyor.

ve bütün bunlar olup biterken bu şarkıyı söylüyor.

hayal gibi...