itirazdan daha çok konuyu köpürtmek arzusuyla çıktığım bu yolda ilk olarak ismet özel'i andım: "teknoloji benden aldıklarını bana geri versin, ben teknolojinin bana verdiklerini geri vermeye hazırım," dediği yeri.
sonra da klişeye uğradım, doğru da olsa klişelerin sıkıcı olduğunu bilerek: batılılılar, "batı ve çevresi" merkezli saptamaların, sonuçların ve çözümlerin geriye kalan coğrafyalarda da geçerli olduğunu varsaymaktan ne zaman vazgeçecek, dedim.
ve "keşke bu soru olumlu mana içerseydi" diyerek devam ettim.
şüphesiz, batılı muhafazakâr ile bizim muhafazakârımız bir değil. batıda muhafazakârlık liberal olmayan her şeyi işaret ederken bizim coğrafyada muhafazakârlık son peygamberin (bütün müslümanların dediği gibi "allah'ın selamı üzerine olsun") yolundan gittiğini iddia etmek demek.
az önce sorduğum sorunun olumlu mana içermeyişi de tam bu olarak bundan: ben, muhafazakârların para ve iktidarla imtihanlarından sınıfta kaldığını düşünüyorum çünkü. üstelik bu düşünce son yılların değil iki binlerin başında, ankara'da geçirdiğim yıllarda gördüklerimin, duyduklarımın bir sonucu.
olayın "iktidar" yanını bir kenara bırakırsak, o günlerden bugüne muhafazakârlar sadece paraya değil paranın getirdiği her şeye talip oldular. lüks tüketim ürünlerine, pahallı evlere, gösterişli arabalara, imtiyazlara vs.
bunu yaparken de "defans"lar geliştirmeyi ihmal etmediler. normalde "israf" olarak tanımlanması gereken her şeyi "müslüman her şeyin en iyisine layıktır" diye savunur oldular mesela. "çok paran olacak abi. çünkü, allahın bize emaneti olan bedenimizi korumak için sağlıklı beslenmek farz. sağlıklı ve doğal olan her şey ise çok pahallı," diyerek, şükretmesi gereken hâlini beğenmeyip sahip olduğundan fazlasını isteyenleri gördü bu gözler.
"komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallesine taşınan"lar edebi bir cümle olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştü. reklamlara, sosyal medyalara bakın. diyetisyenler, psikologlar, astrologlar, modalar, turlar hep onlar için. arz var, çünkü talep var.
müslümanca bir yaşama talip olduğu hâlde çocuğunu tenis, gitar, bale gibi modern(!) dünyanın işaret ettiği ne varsa onların kursuna gönderenler, amerikan karşıtı bir yaşam sürdükten sonra çocuğu amerikan pasaportu sahibi olsun diye oralarda doğum yapanlar, evliliğin ilk şartını dubai'de balayı koyanlar, partilemek ve kutlamak için her fırsatı kullananlar mı sosyal, kültürel modernleşmeyi inkar etmekteler?
elbette, tenis ya da gitar ya da bale kursları karşı olduğum bir şey değil. (hatta oğlumun veya kızımın tenisçi, olmadı tenissever olmasını isterim.) ama müslümanca bir yaşama talip olan birinin önceliğinin kur'an kursu olması gerekmez mi? boğaziçi veya odtü zihniyetinden(!) nefret et ama çocuğun oralarda eğitim alsın diye özel dersler, kolejler falan. evet, yüzmek muhteşem bir şey. yine de yüzebilmek için taklalar atma. her tercihin bir ölçek kaybediş ihtiva ettiğini kabul et.
ama hepimiz insanız değil mi? muhafazakârlar da....
"bizim ihlas sandığımız şey meğer parasızlıkmış"
YanıtlaSilyanılmıyorsam ulvi alacakaptan'a ait bu söz. çok doğru, çok yerinde bir özeleştiri. parayla sınanmış müslüman gördüğümde aklıma gelir. muhafazakâr iktidar güçlendikçe çok görünür oldu bu söze konu müslümanlar.
ulvi alacakaptan ya da bir başkası? kim söylemişse güzel söylemiş.
YanıtlaSilbenim derdim, bir grubu eleştirmek değil habermas'ın tespitinden yola çıkarak cümleler kurmaktı. kaldı ki, sadece muhafazakârların değil herkesin parası olsun isterim. zenginliğin paylaşılması en büyük dileğim. çünkü, zenginin malında fakirin de hakkı olduğuna inananlardanım ben.
ama parasızken "sünnete uygun sakal uzunluğu nedir?" diye tartışan insanların parası olunca araba modeli tartışıyor olmalarına saygı duyamam.
tıpkı, müslüman değerlerle büyüyüp sinema eğitimi alan birinin yönetmen koltuğuna oturunca hayatı boyunca karşı olduğu, hollywood taklidi filmler yaptığında olduğu gibi.
ya da otdü'ye gelip solculuk oynayan tiplerin eleştirdikleri sistemin bir parçası olmak, o sistemin kaymağını yiyen tabakaya dahil olmak için gecelerini gündüzlerine kattıklarında olduğu gibi.