bugün koşarken aklıma nazan bekiroğlu'nun
âyine-i mücellâda nihanız adlı öyküsü geldi. o öyküde yazara, "puşkin hakkında hafif bir yazı yaz, bitir artık hattat mı rasıt mıdır nedir o adamın hikâyesini," diyen bir editör vardır, onu andım.
sonra da "blogun bir editörü olsaydı," dedim.
"x mi y mi nedir? bitir artık şu salağın hikâyesini. çocukluğuna ya da ilk gençliğine dair hafif bir yazı yaz, derdi."
bir defasında evli ve çocuklu iki arkadaşımı ziyarete gitmiştim. arkadaşlarımdan kız olanla oradan buradan konuşurken söz tutkuya, kader filmine ve bekir'in yaptıklarına geldi. hani evden çocuğa ilaç diye çıkıyor, sonra kendini ilaç torbası elinde kars'ta buluyor ya, orayı konuştuk. ve ben tam da amatörlere yakışır şekilde, "böyle bir tutkuyla birine bağlı olsam bem de aynısını yaprdım," minvalinde bir cümle kurdum. arkadaşım bir şey demedi ama "öyle bir tutkuyla herkes aynısını yapar" dercesine baktı.
YanıtlaSilhaklıydı elbette.
hattat'a gelirsek. hattat'ı bir defa bulan onu bırakabilir mi? isterse editör başında demoklesin kılıcı gibi dursun. hattat eğer hattatsa onun hikâyesi de yazılır, romanı da. blogu bile tutulur.
bir de siyah atlı prensler arasında geçen ömrü boyunca beyaz atlı prensi bekleyen, ama beyaz atlı prens gelince de onu tanıyamayan, daha kötüsü ona inanmayanlar vardır ki bambaşka bir hikâyedir.
vnf. bu yolda bütün yaşamacılara başarılar diler.
YanıtlaSilneyi hangi ölçeğe vuracağınız sizin tasarrufunuzda.
YanıtlaSil