25 Ocak 2022 Salı

hiç, yoktan iyidir

"o hikâye bitti. onu terk ettim," dediğinde hem şaşırdım hem geçmişe gittim.

üniversite. arkadaşların yanına geldiğimde bir kişinin eksik olduğunu gördüm. aldığım cevaba ise inanamadım. melih buse'nin yanındaymış. hayır, şaka değilmiş. iyi de o iş açılmadan kapanan defterler rafına kalkmamış mıydı? daha en başta, o kadar net, hayır, demişti ki buse, ben bile kendimi reddedilmiş hissetmiştim. kantindeki masaların, okuldaki sıraların bile öyle hissettiğine eminim hatta. melih bir süre üzgün ve kalbi kırık dolaşmış ama o akşama kadar bu bahis bir daha açılmamıştı. çünkü emindik; o kızın gönlü yoktu bizimkinde.

çok geçmedi, melih geldi. saç baş dağınık, yüzü kıpkırmızı. bütün bunların ötesinde ruh hali. nasıl desem bir cinnetten çıkmış gibi. endişelenmedik dersem yalan olur. dünyanın en ayıp, en çirkin, en günah ama bir o kadar da saçma cevaplarından birini alacağımızı bilmeden korka korka, "n'oldu oğlum sana?" diye sorduk.

"buse'ye tokat attım," dediğinde, "ruh hastası mısın sen"  diye sormadı hiçbirimiz. çünkü ruhu hasta olmayan biri bırakın bunu yapmayı aklına bile getirmezdi. o şaşkınlık ve kızgınlık arasında birinin "manyak mısın oğlum? niye böyle bir şey yaptın?" dediği duyuldu. manyakmış. hayatım boyunca duyduğum en saçma, en tuhaf ve de en hastalıklı cevabı verdi: benden nefret etsin, beni ihtimal olmaktan çıkarsın istedim.

melih iyi çocuktur. karıncayı bile incitmez. içine kapanık değilse de sessiz sedasız, kendi halinde yaşar bu hayatı. sadece büyüklere değil herkese saygılıdır. ailemle tanışmasından mutlu olduğum, misafir etmekten onur duyduğum bir arkadaşımdır. ama yaptığı bu şey sadece kötü, çirkin ve ayıp değil saçma sapandı da. kız "hayır," demiş başka bir ihtimalin kırıntısını bile bırakmamıştı. öyle ki, bizden tarafa baktığında bir kişi eksik gördüğüne bugün bile eminim. ve bizim vandal, bu kız kendisinden nefret etsin, onu bir ihtimal olmaktan çıkarsın istiyordu.

saşkınlığıma eşlik eden, geçmişe gittiğim kısacık suskunluktan sonra "onun bundan haberi var mı?" dedim.

bahsettiği hikâye uzun zamandır vardı ama yıllar önce ikisinin yolları ayrılmıştı. ya da kız gitmiş, o kalmıştı. aralarında hâlâ bir bağ olsa da iletişimleri neredeyse yoktu.

yerinde olmayı istemezdik ama hayatını -gel, derse gidebilecek- şekilde düzenlemesini, hayatına giren kadınlara yalandan da olsa gelecek sözü vermeyişini, dürüstçe anı yaşamaktan ve o anları birleştirip günler inşa etmekten bahsetmesini severdik. bir de, "şimdiki ben olarak söz verebilirim gelecekteki beni bilmiyorum" gibi laflar ederdi.

bende hayranlık uyandıran ise, edilgenlik gibi görünen duruşunda baştan ayağa muktedirlik olmasıydı. "hayat ne getirirse getirsin üstesinden gelirim," der, öyle de yaşardı bence.

cevap vermedi. sadece, sanki bilmiyorsun, der gibi baktı yalnızca. "n'oldu peki?" dedim.

"bensiz yapabildiğini anladım. önceden buna ihtimal vermez, "aynı gök kubbe altında ayrı" oluşumuz benim, onun, toplumun, tanrının koyduğu duvarlar yüzünden derdim. ama artık anladım. ya da kabul ettim: iletişim şansına sahip olduğumuz halde beni görmeden, sesimi duymadan, herhangi bir konuda fikrimi merak etmeden, bana bir şeyleri anlatma isteği ve ihtiyacı duymadan yaşayabiliyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder