30 Mart 2021 Salı
günün sorusu: suçlu
29 Mart 2021 Pazartesi
dua
25 Mart 2021 Perşembe
ezel, cansu dere ve bir sürü parantez içi
televizyondan uzak durduğum, bilgisayarı da yıllar öncesinde kalmış filmleri izlemek için kullandığım zamanlardı.
(kamu spotu: normal şartlarda film sinemada -oturma odasından bozma küçücük salonlarda değil ama- izlenir. başkası yalan.)bir akraba ziyaretinde can sıkıntısından elime aldığım, okunup katlandıktan sonra bir kenara kaldırılmış eski bir gazetede ramiz karaeski'nin yani dayı'nın bazı repliklerini okudum. oscar wilde'dan, rûmi'den, ömer hayyam'dan, nazım hikmet'ten alıntılarla konuşan bir adam. kayıtsız kalamadım.
(hatta senaryo ekibi zamanla bu durumu abartacak(!), "dayı'nın vedası" olarak anılan bölümü bütünüyle edip cansever'in ben ruhi bey nasılım şiiri üstüne kuracaktı. kürkçüsünden, otelcisine... dayı'nın şiiri okuduğu kısımlara kadar.)
bulduğum ilk fırsatta da, herkesin çok iyi bildiği o video paylaşım sitesinde onar dakikalık parçalar halinde ilk bölümden itibaren izlemeye başladım. meğer aradığım buymuş.
(dizi sonlanmadan izlemeyi bırakacak ve yıllar sonra en baştan başlayıp tamamlayacak olsam da.)
geçen gün... aslında bu ifade yanlış çünkü sürekli izliyorum. ne diyordum? geçen gün, "lanet olsun bu güne" sahnesini izlerken fark ettim ki, cansu dere o yıllarda ne kadar güzelmiş. masrafsız, sade, saf...
(evet, yeni farkettim. çünkü benim o dizideki güzellik tarifim bahar'dı. evet, perçemlerine rağmen. evet, bahar. o role hayat veren güzellik yarışması eskisi sedef avcı değil.)
sonra aklıma, sosyal medyanın türlü mahallelerinde son dizisi bahanesiyle cansu dere güzelliği övenler geldi.
(bu arada, reklam olsun diye, daha dizi başlamadan görücüye çıkan yemek sahnesi yüzünden dizinin bir kaç bolümü izledim ben. o sıra "bir başkadır benim memleketim" konuşulduğu için bu dizinin yeterince konuşul(a)madığını, ana akım medyada yer aldığı için de dizinin vasat bir aldatma hikâyesine indirgendiğini düşünüyorum.
oysa evlilik bahsinde toplumsal ikiyüzlülüğümüzün ne denli büyük olduğunu suratımıza çarpan bir yanı var. eşlerden biri diğerini aldatıyor ve toplum nasıl kodlamışsa, herkes ve hatta her şey hâlâ bu evliliğin devam etmesi için diğerini kuşatıyor. çocuk gibi bir güzellik bile silaha, yüke, ağırlığa dönüşüyor böyle bir anda.
tam burada, batının sadece teknolojisini değil ahlâkını da alalım diyenlerdenim ben. bir evlilik, sadece aile içi şiddet ya da ihanet söz konusu olduğunda değil eşlerden biri mutlu değilse de bitmeli sözün gelişi. o adamın/ kadının sana göre olmadığını anladığın o anda.
parantez içi çok uzadığı için, "sonra aklıma, sosyal medyanın türlü mahallelerinde son dizisi bahanesiyle cansu dere güzelliği övenler geldi," diyerek kaldığımız yerden devam edelim.
sadece "cansu dere'nin ezel hâli" daha güzel değil. cansu dere hanımefendi son dizisi sadakatsiz'de bizzat çirkin. hak etmediği kadar çirkin hem de. çizgileri botoks denen illete kurban verildiği ya da makyajla kapatıldığı için ifadeden yoksun kalan yüzü, reklam olsun diye giymek zorunda kaldığı ve ona uymayan kostümlerle övülesi olmadığı gibi beğenilesi bile değil. hele de rolü gereği giyip durduğu kumaş takımlar facia. vatkalı omuzlar, yüksek bel pantolonlar...
düşünüyorum da, bu övgünün asıl kaynağı, kadınlarının her pazartesi diyete başladığı bir coğrafyada formunu koruyor, başka bir deyişle o yaşta hâlâ zayıf oluşudur belki de. ben hiçbir zaman, "bir dirhem et bin ayıp örter"ci tayfadan olmadım ama hanımefendinin zayıflığı da itici. kaldı ki, çelimsiz ile zayıf, formda olmak ile zayıf olmak arasında dağlar kadar fark var.
(bu vesileyle saçlarının arasından tebessüm eden bir kaç tel beyaz saçın, yüzüne yerleşen çizgilerin kendisini ne kadar güzelleştirdiğini bilenlere selam olsun. zayıf olursa eşinin/ sevgilisinin kendisini beğenmeye devam edeceğini sananlara da kolaylıklar.)
22 Mart 2021 Pazartesi
dakika ve skor
19 Mart 2021 Cuma
önemsiz - iki
17 Mart 2021 Çarşamba
ispat
15 Mart 2021 Pazartesi
tehlikeli şiirler - elli bir
Bir adam bir kadın var içimde iyice anladımBana bunu sessizce anlatıyorlardıBir yerde onların yönlerindenalımlı bir zarf katlanmıştı uzaktakibulvarların geceye vurduklarıçağırmasız kır günlerini zararsız akrepleriuzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkanbir sürü alışkanlıklar taşıyaninsanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısındaçağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerinbaşkası sevsin diye en seçkin yerinebir şal gezdirirdiİnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarlaBir sen varsın hep saçların ağzınBir merdiven hücresindeuzak çağrışımlarla koşardın ya bensemseni sonsuz gelişinlesaçından tanıyor gülüşünden kaçıyoreğilip başını içlerimden geçtiğin zamanuzağa bir yolcuya karşı çıkar gibiArtık gecikmiş alışıldığım gidişinledavranılmaz üstünde durulmazhiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksemYüzün soygundan geçmiş öyle bir yerdedurmuş ki bakışın boynun bozgunüstünden bir nehir geçer gibiya gecedir ondan ya bulanık sudanbir hasta gibi ağrımaktasınGelişini aldım onu nasıl harcadımDenizden bunalıp okyanusaSelâm çakan vapurunSevindik adımına birden parka çekildikVe birden nasıl bayram bıyıklıBir yaylım herkesin yaydığı bir merhabaylaEğip başını içlerimden gittiğin zamanUzağa bir yolcuya çıkar gibiSelini üstüme çektin öncecamdan bir mektup dolabınınüstüste sayısız koridorunu yüzüme yakınbaşını duvara değdirmiş bir benzetişlejosef ka benzeri bir bakışındıya da konuşmayı kesip aman senöyle bir gittin ki benimlePiknik beni sana verdi önceGelişen güneş yalnızlıktan bir gözeEski ellerinVe çağlarınla bir şeye uzanmış etinVe hançerinle zamana saf durmuşSon gidişindir buBunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimdenBiri denizdir uzun boylu gürültüsüylezaten hangisi kavak zürafası değilbiri bütün yan odaları beklerkuşkulu geçer camlardanve bırakır yerini bir koridor bekçisineHaydi sen bütün onlara git benimleSon sigaramdınGidişin antinikotinBirden bir şey mutlu eşit piyano çalıyorElleri iki çeşit durgunGerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranlarınSuya inen sesleriTam şimdi denizinlebir çakıl taşına yaklaşıyorkuma çok yakın bütün kesitlerinle bakıyorve bunalıyorsunTam şimdi ipe koşanbeni elleriyle alkışlayanağrıyan bir gün geliyor
13 Mart 2021 Cumartesi
bir masada iki kişi: tecrübe
11 Mart 2021 Perşembe
itiraf
8 Mart 2021 Pazartesi
iman
6 Mart 2021 Cumartesi
kadınlar - erkekler: yirmi üç
3 Mart 2021 Çarşamba
mozart ve aşk acısı
kimdir bilmiyorum ama sacha guitry diye biri çıkmış, "mozart dinlediğiniz zaman, arkasından gelen sessizlik de hâlâ mozart'tır," demiş. ifade o kadar hoşuma gitti ki, mozart olsaydım, bunu aldığım en büyük iltifat sayardım.
"tıpkı," derken buldum kendimi bunları düşünürken. "tıpkı, kitap okurken okuduğumuz bir şeyden etkilendiğimizde devam etmeden önce sayfadan başımızı kaldırıp işaret parmağımız ayraç niyetine kitabın arasındayken uzaklara baktığımız o kutlu anın okumaya dahil olması gibi."
"insanlar bir an önce salonu terk etmek için acele ederken yerinde oturup usul usul akan jeneriği seyretmek, jeneriğe eşlik eden son şarkıyı dinlemek gibi," dedim sonra.
tam burada, amcabey'in musa'ya yaptığı aşk tarifini andım: aşk acısı dediğin şey aşkın kendisidir. evet, gizliajans.
özlemekler, kalp kırıklığı, ayrılık acısı* da aşka dahil o zaman.
*: üzgünüm, "ayrılık da sevdaya dahil"ci tayfa aradığını bulamaz burada. kaldı ki bu konudaki fikrimi daha önce beyan etmiştim.