"Eve geldiğimde mutfak masasına oturup Epsilon'a mektup yazardım. Güzel bir kafiyeyle bitirmeye dikkat ederdim hep. Kafam durursa bir şey bulana kadar ileri geri yürürdüm. Çok yorucuydu, ama arkasından kendimi daha iyi hissederdim hep.
(...)
Yazdıklarımı zarflara koyup Epsilon'un çantasına bırakıyordum, böylece ertesi gün işte öğle yemeğini yerken okuyabiliyordu. Bunlardan hiç konuşmazdık. Epsilon ağlamaya başlıyordu yoksa. Gözlerinden onları okuduğunu görmek yetiyordu bana. Kimi zamanlar, son kafiyelerde kendimi aştığımda hayranlığını bir de."*
*: kjersti skomsvold, hızlandıkça azalıyorum
iletişim için yazmanın hem içine düşmüş hem de onun tüm ağırlığını ve anlamını kaybetmiş durumdayız. neden böyle oldu ki..
YanıtlaSilbir bilge şunu demişti:"neyin fazlası zararlı değil ki?"
YanıtlaSildiğer yandan, yazmak diyalogtan daha kolay ve masrafsız. kuralını bizzat bizim koyduğumuz bir oyun. diyalogtaki gibi muhatabımızın verdiği bir tepki ya da cevapla her şeye yeniden başlamak zorunda kalmıyoruz.