26 Ağustos 2020 Çarşamba

dönüşüm

pek ünlü shakespeare'in ünlü dizesi "to be, or not to be: that is the question", nasıl bir şairin elinde "bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin"e* dönüşmüşse, flaubert'in ünlü duygusal eğitim (l'education sentimentale, 1869) kitabı da vaktiyle cemal süreya tarafından "gönül ki yetişmekte" diye çevrilmişti.

tam burada gönül-çelen de anılabilir. ama bir farkla. bu tercihe, adnan benk'in şairliği değil çoğunluğun çavdar tarlasında çocuklar diye bildiği salinger romanını orijinali yerine attrape-coeurs adlı fransızca tercümesi üzerinden türkçeye kazandırması** sebep olmuştu.


*: can yücel

**: cem yayınevi- yirminci yüzyıl klasikleri serisi, 1967

24 Ağustos 2020 Pazartesi

bir masada iki kişi: netlik

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- beni seviyor musun?

- haddinde fazla.

- sonsuza kadar sevecek misin?

- bunu her şeyden çok isterim.

- benimle evlenecek misin peki?

- asla!..

*
netlik iyidir. kafa karıştırmaz.

21 Ağustos 2020 Cuma

dakika ve skor

"Teknik kusursuzluk hesaplanabilir olanın, insani mükemmellik ise hesaplanamayanın peşindedir. Bu yüzdendir ki kusursuz mekanizmalarını etrafında tekinsiz, ancak bir o kadar da büyüleyici bir parıltı olur. Bunlar insanda hem korku, hem de devasa bir gurur uyandırır; bu öyle bir gururdur ki, içgörünün karşısında değil, felaketin karşısında boyun eğer.
Kusursuz mekanizmaların karşısında hissettiğimiz korku ve coşku, mükemmel bir sanat eserinin karşısında büyük bir kıvançla duyduğumuz hazla taban tabana zıttır. Böyle anlarda bütünlüğümüze, içimizdeki o ahenge karşı saldırıldığını hissederiz."*

*: ernst jünger, cam arılar

19 Ağustos 2020 Çarşamba

cevaplar

bazı sorulara verecek cevabım olmasa da o soruların bir tür cevap olduğunu düşünürüm: mesela, bir şey neden yok değil de var?

bu tarz sorulara, "cevabını içinde taşıyan sorular" sorular denilebilir.

*

bazı sorulara verecek cevabım vardır ama susmayı tercih ederim: mesela, bu geri zekalı için neden bunları yapıyorum?

bu tarz sorulara, "bir cevaba ihtiyaç duymayan sorular" da denir.

16 Ağustos 2020 Pazar

paralel evrenler: on üç

 bir ingiliz, bir de japon.

japon olan yazar, ingiliz olan ise snooker oyuncusu. yani haruki murakami ile ronnie o'sullivan...

snooker oyuncusu olan bu oyunun gördüğü en yetenekli oyuncu kabul ediliyor. üstelik o kadar hızlı ki, roket lakabıyla anılıyor. daha yeni, on altı ağustos akşamı altıncı kez dünya şampiyonu oldu. yazar olan ise japon edebiyatının modern zamanlardaki en büyük temsilcisi ve henüz kazanamasa da her yıl edebiyat nobeli ile anılıyor adı. kendine has, büyülü gerçekliğe göz kırpan tarzı daha şimdiden kafkaesk benzeri bir isimledirmeyi hak ediyor.

bu ikisinin ortak bir tutkusu var: koşmak. ve koşmanın hayatlarına etkisini benzer biçimde açıklıyorlar.

"koşu, benim için önemli olan şeyleri, ailemi, ilişkilerimi ve snooker'ımı, korudu, daha istikrarlı hâle getirdi. koşu hakkında bu kadar karamsar olmadığımı fark ettim, kendimden nefret etmiyordum. koşmak kendim hakkında çok daha iyi hissetmemi sağlıyor ki bu, çevremde bulunan herkes için iyi."*

"koşmak bugüne kadar olan yaşantımda, sonradan geliştirdiğim birçok yeteneğim arasında en fazla işime yarayanı ve çok büyük bir anlamı var. dahası yirmi yılı aşkın süreyle koşmaya devam etmiş biri olarak, bu sayede bedenim ve ruhumun çok daha iyi yönde geliştiğini söyleyebilirim. (...) eğer roman yazarı olduğumda kesin bir kararla uzun mesafe koşmaya başlamamış olsaydım, yazdığım eserler şu an olduğundan en azından azımsanmayacak ölçüde, farklı şeyler haline gelirdi sanırım."**


*: röportaj: https://www.eurosport.com.tr/snooker/ronnie-o-sullivan-ile-kosma-tutkusu-ve-dengeli-beslenmeye-dair_sto7722974/story.shtml

**: what i talk about when i talk about running gibi muhteşem bir adı olmasına rağmen türçeye koşmasaydım yazamazdım adıyla çevrilen kitaptan.


14 Ağustos 2020 Cuma

kadınlar - erkekler: yirmi bir

erkek yorulduğu için evlenir, kadın da merak ettiği için.


notgibi: benden değil bu cümle. herkesin ömründe en az bir defa okuması gereken bir kitaptan. dorian gray'in portresi'nden.

edebiyatın günaha en güzel çağıran kahramanı lord harry, "sen hiç evlenme, dorian" dedikten sonra kurar bu cümleyi. sözünü ise, "ikisi de hayal kırıklığına uğrar," diyerek tamam eder.


10 Ağustos 2020 Pazartesi

tehlikeli şiirler - kırk sekiz

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
sezai karakoç'tan bir şiir* mesela
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

*:sürgün ülkeden başkentler başkentine - IV

9 Ağustos 2020 Pazar

yetim

seri, güzergâhı ve hedefi bilen adımlarla yürüyordu adam. bir filmden çıkmış gibiydi bu görüntü. ya da bir filmin bir sahnesine dönüşmüştü.

vardığında ise yüzünü aşağıda bir nehir gibi çağlayan vasıtalara, sırtını dünyaya döndü. "şehrin kaleleri," diyecekti ama sustu. söylediği zavallıca gelmişti.

cebinden çıkardığı kağıda baktı. "dünyanın bütün yetimleri birleşin," yazıyordu. ama boş, bomboştu her şey. kağıdı aşağıya bıraktı. belki de rüzgâr elinden aldı. çünkü kağıdın yazgısını değiştirmek için hiçbir şey yapmadı.

adam kalabalığa karışırken gücünü büyülü gerçeklikten alan bir rüzgâr uçmakta olan kağıdı ayaklarımın dibine sürükledi.

kağıt iyice yıpranmıştı bana gelinceye kadar. yine de bir cümle okunuyordu: "bugün aynada bir yetimin gözlerine baktım".

onun bıraktığı yerden ben devam ettim: oda sessiz/ koltuk boş/ çocuk yetim.

yüzümü yıkayıp geliyorum.

5 Ağustos 2020 Çarşamba

yort savul

türk şiirini şiir yapanlardan ece ayhan [çağlar] ın, muhakkak gece yarılarında ve sesli okunması icap eden şiiri değil sadece. "ececil ayhan'ın bin dokuz yüz yetmiş yedi çıkışlı şiir kitabı yort savul ve doksan dörtlü bütün yort savul'lar! da değil.

"yort" için sözlükler "atın kısa adımlarla hızlı yürüyüşü, tırıs" der. ece ayhan ise yunus emre'yi anarak inşa eder şiirini. bizzat temelini ondan alır hatta. 

"padişahı kim bileydi, kul itmese yort savul" [kul eğer 'yort savul', yani 'sultan geliyor, yoldan çekilin, şöyle kenara açılın!' demeseydi, sultanı kim bilebilirdi?

yunus emre daha geniş manada insanın kemmiyetinin neredeyse sıfıra eşit olduğunu işaret edip biz günahkarları dostça uyarırken, ece ayhan daha siyasi bir yorumla, "şeyh uçmaz, mürit uçurur" demeye getiriyor.

haksız da sayılmazlar.

1 Ağustos 2020 Cumartesi

yolda

tren ve otobüs yolculuklarında siz ne yaparsınız bilmem ama ben okumak yerine pencereden dışarıyı seyretmeyi tercih ederim. hatta, bir daha göremeyeceğim bir manzarayı ya da anı fırsatını bulduğum hâlde kaçırmaktan korkarım. bazan şahit olduklarımı bir daha göremeyecek olmak duygusu yolculuğun 'son-uç'una göre hüzünlere bile sebep olur içimde.

meselâ yaz ortasında, "gelip geçen şu yazı" özleyebilirim şimdiden. ya da "kış gelse de kar'ı okusam," derim. aklımdan, "karın sessizliği diye düşünüyordu otobüste şoförün hemen arkasında oturan adam. bu bir şiirin başlangıcı olsaydı içinde hissettiği şeye karın sessizliği derdi," diyen ilk cümleler geçerken.

ama uçak yolculukları öyle değildir. baştan sona okuyabilirim. öyle de yaparım çoğu zaman.

yine de yanımdan kitap ve defterimi eksik etmem. kitapsız yola çıkmak cebimde belli bir miktardan daha az para olması gibi gelir bana. huzursuz eder. evet, belli bir miktardan az. ve bunun yaşlanmak belirtisi olduğunu biliyorum.

defter ise, not alınacak bir şey olur diye. mutlaka olur. fotoğrafını çekmek ya da cep telefonunun notlar kısmına kaydetmektense yazmayı severim. el yazım dünyanın en güzel ikinci el yazısı çünkü. birincisi ise, en son, "düzeltme niyetine" kumsala yazılmıştır.

eğer yarım kalmış ya da okumak zorunda olduğum bir kitap yoksa, yol arkadaşımı deneme veya öykü kitaplarından seçerim. ki kitabın boşluklarında soluklanabileyim.

bir de misafir evlerinde herkesten önce uyanmak gibi bir lanetim var yanımdan hiç ayrılmayan. kitap, defter biraz da bunun için. herkes yakari değil ki, bana okuma odasına yatak yapsınlar.

bazan internetlerde takılır, cep telefonu ile oyalanır ama genellikle "kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağacı"n dalları uyuduğum odaya ulaşana kadar kitap okurum ben de.

ne mi? bahar isyancıdır. üstelik, yeniden okumanın lezzetini azaltmak yerine çoğaltmasına ise hiç şaşırmıyorum.