kuzen 'küçük murat' bilgisayarın başından kalktı, "bu defa buldum," dedi. peşi sıra bilgisayar başında geçen, bizim yanımızda bile yüzünü telefondan kaldırmadığı zamanların sırrı çözüldü.
yalan yok, kız meselesi sanmıştım. "sana bir şey anlattı mı," diye bir kaç kez ağzımı yokladığına göre mustafa dayım da öyle sanmış olmalı.
çünkü, sadece kız meselesini değil, çevirdiğiniz bütün dolapları konuşabileceğiniz 'kuzen' benim. yargılamam, sorgulamam, eğer fikrim sorulursa kendimi başıma sürmediğim merhemi karşımdakine veririm. vermek ne demek, bizzat kendi ellerimle sürerim.
bir de, "üzmem çünkü ben yarıştırmam" var. ama o başka bir konu.
bizimki banka hesabındaki rakamlara bakmış, hayalindeki arabayı alabileceğine kanaat getirmiş. aramış taramış, sormuş soruşturmuş, nihayet o arabayı bulmuş. ama gidip almalıydık. çünkü arabanın satıcısı başka bir şehirde, şehir dağların arkasındaydı.
uzatmayayım. gittik, aldık arabayı. sonra dönüş yoluna vurduk kendimizi. başka zaman olsa, meydanında saat kulesi yükselen kadim şehri, karlı dağları, dağları denize getiren nehri de anlatırdım ama dediğim gibi: uzatmayayım.
dönüş yolunda kafile ikiye bölününce ben küçük murat'ın yanına düştüm. dedim ya, karlı dağlar. radyo doğru dürüst çekmiyor. yol uzun değilse de kısa sayılmaz. hele de bir durup bir başlayan kar altında.
torpido gözünde arabanın eski sahibinden kalma bir cd bulduk. kesinlikle kız meselesi... karışık, doksanlar pop ağırlıklı bir toplamdı. dokuzuncu şarkıdan öteye geçmedik ama.
dokuzuncu şarkı, küçük murat dikkatini yola verdiği için sohbetin yerini müziğin aldığı, şairin "herkes yârini çizsin gözbebeklerine" dediği anlardan birinde far ışığına usul usul kar düşerken gelip beni buldu.
bitince uzandım, başa aldım. aynı şeyi bir daha yapınca, küçük murat gözlerini yoldan ayırmadan, "sen böyle şeyler dinler miydin?" gibi bir şey söyledi. "çürüyen otlar'ı hatırlattı bana. cahit külebi'nin şiiri. alpay o şiirin birazını şarkı yapmıştır hatta," diye cevap verdim.
başka bir şey demeyince uzanıp yarısı biten şarkıyı yeniden başa aldım. yetinmedim tekrar tuşuna bastım.
sonrası bir film olsaydı, "birden durup dururken içim cız etti. bi baktım gene aynı karın ağrısı. öyle özlemişim ki seni." diyerek başlardı.
sonra gözümü bir açtım, karşıdan karlı dağlar geçiyor. fonda burak kut'un ergenlikten kurtulamamış sesi.
*: burak kut, sonbahar
yalan yok, kız meselesi sanmıştım. "sana bir şey anlattı mı," diye bir kaç kez ağzımı yokladığına göre mustafa dayım da öyle sanmış olmalı.
çünkü, sadece kız meselesini değil, çevirdiğiniz bütün dolapları konuşabileceğiniz 'kuzen' benim. yargılamam, sorgulamam, eğer fikrim sorulursa kendimi başıma sürmediğim merhemi karşımdakine veririm. vermek ne demek, bizzat kendi ellerimle sürerim.
bir de, "üzmem çünkü ben yarıştırmam" var. ama o başka bir konu.
bizimki banka hesabındaki rakamlara bakmış, hayalindeki arabayı alabileceğine kanaat getirmiş. aramış taramış, sormuş soruşturmuş, nihayet o arabayı bulmuş. ama gidip almalıydık. çünkü arabanın satıcısı başka bir şehirde, şehir dağların arkasındaydı.
uzatmayayım. gittik, aldık arabayı. sonra dönüş yoluna vurduk kendimizi. başka zaman olsa, meydanında saat kulesi yükselen kadim şehri, karlı dağları, dağları denize getiren nehri de anlatırdım ama dediğim gibi: uzatmayayım.
dönüş yolunda kafile ikiye bölününce ben küçük murat'ın yanına düştüm. dedim ya, karlı dağlar. radyo doğru dürüst çekmiyor. yol uzun değilse de kısa sayılmaz. hele de bir durup bir başlayan kar altında.
torpido gözünde arabanın eski sahibinden kalma bir cd bulduk. kesinlikle kız meselesi... karışık, doksanlar pop ağırlıklı bir toplamdı. dokuzuncu şarkıdan öteye geçmedik ama.
dokuzuncu şarkı, küçük murat dikkatini yola verdiği için sohbetin yerini müziğin aldığı, şairin "herkes yârini çizsin gözbebeklerine" dediği anlardan birinde far ışığına usul usul kar düşerken gelip beni buldu.
bitince uzandım, başa aldım. aynı şeyi bir daha yapınca, küçük murat gözlerini yoldan ayırmadan, "sen böyle şeyler dinler miydin?" gibi bir şey söyledi. "çürüyen otlar'ı hatırlattı bana. cahit külebi'nin şiiri. alpay o şiirin birazını şarkı yapmıştır hatta," diye cevap verdim.
başka bir şey demeyince uzanıp yarısı biten şarkıyı yeniden başa aldım. yetinmedim tekrar tuşuna bastım.
sonrası bir film olsaydı, "birden durup dururken içim cız etti. bi baktım gene aynı karın ağrısı. öyle özlemişim ki seni." diyerek başlardı.
sonra gözümü bir açtım, karşıdan karlı dağlar geçiyor. fonda burak kut'un ergenlikten kurtulamamış sesi.
*: burak kut, sonbahar
https://m.youtube.com/watch?v=butLQ_HQG2s
YanıtlaSiliyi gelir mi dersiniz...
YanıtlaSilbir dağ köyündeki kar manzarası kadar olmasa da teselli bulunabilir bir şarkı, değil mi? öyle değil mi?
YanıtlaSilşüphesiz.
YanıtlaSil