"askerliğimin ilk gününde silâh 'arkadaşlarım' benim öyle biri olduğuma karar verdiler diye, bütün askerliğimi 'en zor durumda şaka yapmaktan vazgeçmeyen biri' olarak geçirdiğimi hatırladım."
*
okumanın, özellikle de roman okumanın sadece öğreten değil fark ettiren, ad koymamızı sağlayan bir yanı da var. tıpkı kara kitap'ın gölge kahramanı celâl salik'in köşe yazısından aldığım bu tek cümle gibi.
bir ilişkinin başındaki rol dağılımını hatırlatıyor değil mi? ben küseceğim sen barışacaksın, şımarık olan benim, kralım ben, sorumsuz ve romantik rolü benim, tamam sen huysuz ol ama serseri benim, vesaire...
*
ama ben yakari'yi hatırladım. daha doğrusu, ahmet altan'ın "anna karenina'ya aşık olsun isterdim" dediği, lermantov'un ölümsüz kahramanı peçorin'i...
"mutlaka oku," diyerek verdiğim zamanımızın bir kahramanı'nı bitirmeyi beklemeden telefona sarılan yakari, "sen o'sun lan! sen o'sun," demişti. ve peçorin nasıl da yapışıp kalmıştı üzerime.
kabul, yakari haksız sayılmazdı. hâlâ da sayılmaz. ama ne zaman farklı bir şey geçse aklımdan, peçorin olsa bunu yapmazdı, dediğimi saklayacak değilim.
yoksa, yıllar önce kolundan tutar, "gitme!" derdim. hatta, gitmesin diye yoluna yatardım da, "o gemiye beni kendi ellerinle bindirdin," dedirtmezdim.
notgibi: lütfen ama lütfen, peçorin'i sözlük sayfalarından öğrenmeye kalkmayın. kendinize bir iyilik yapıp zamanımızın bir kahramanı'nı okuyun. ya da sonsuza kadar susun.
*
okumanın, özellikle de roman okumanın sadece öğreten değil fark ettiren, ad koymamızı sağlayan bir yanı da var. tıpkı kara kitap'ın gölge kahramanı celâl salik'in köşe yazısından aldığım bu tek cümle gibi.
bir ilişkinin başındaki rol dağılımını hatırlatıyor değil mi? ben küseceğim sen barışacaksın, şımarık olan benim, kralım ben, sorumsuz ve romantik rolü benim, tamam sen huysuz ol ama serseri benim, vesaire...
*
ama ben yakari'yi hatırladım. daha doğrusu, ahmet altan'ın "anna karenina'ya aşık olsun isterdim" dediği, lermantov'un ölümsüz kahramanı peçorin'i...
"mutlaka oku," diyerek verdiğim zamanımızın bir kahramanı'nı bitirmeyi beklemeden telefona sarılan yakari, "sen o'sun lan! sen o'sun," demişti. ve peçorin nasıl da yapışıp kalmıştı üzerime.
kabul, yakari haksız sayılmazdı. hâlâ da sayılmaz. ama ne zaman farklı bir şey geçse aklımdan, peçorin olsa bunu yapmazdı, dediğimi saklayacak değilim.
yoksa, yıllar önce kolundan tutar, "gitme!" derdim. hatta, gitmesin diye yoluna yatardım da, "o gemiye beni kendi ellerinle bindirdin," dedirtmezdim.
notgibi: lütfen ama lütfen, peçorin'i sözlük sayfalarından öğrenmeye kalkmayın. kendinize bir iyilik yapıp zamanımızın bir kahramanı'nı okuyun. ya da sonsuza kadar susun.
66. sayfadayım 'Peçorin' karakteri için içimden geçen "seni domuz" sevimsiz ....maksimiç içinde ayrıca çok üzüldüm:/
YanıtlaSil"seni domuz"... eyvallah.
YanıtlaSil'Domuz' biraz ağır kaçmış gibi 🙄
YanıtlaSilOldu.
127. sayfadan sonra acımak değilde anlamaya başlıyorsunuz..
Ürkünç kör çocuk :) doktor ve Vera sevilesi
Güzel bir kitap
siz de a.altan gibi, "anna karenina'ya aşık olsun" istediniz mi?
YanıtlaSilpeçorin’in Anna Karenina’ya aşık olsun-olmasın
YanıtlaSilkısmı Ahmet Altan’ın kitaptan ve karakterden beklentisi :/
Bana kalırsa insanlar kitaptaki karaktere bile rahat vermeyip ne yapması gerektiğini nasıl olması gerektiğini söylemek istiyorlar.
peçorin’in sevmeyi bilmediğine inanmıyorum.
her canlının doğuştan gelen bir sevme yaşama biçimi var kendine has
Nevi şahsına münhasır
yoksa denildiği gibi :)
-sorumluluk, ahlaki mutsuzluk ya da pişmanlık duymayan bir domuz olarak da görmedim.