geçen gün bir arkadaşımla kitaplardan konuşurken, iki bin on altı yılında okuduğum bir romandan bahsettim. mayıs ayıydı. yani güllerin iklimi.
iyi, tavsiye edilesi bir roman değil ama bu romanın kahramanı adaşımdı. hatta sonunda şunu demiştim: "ilk defa kahramanıyla adaş olduğum bir roman okudum... sonunda öldü."
söz kahramanlara gelince daha önce duymadığım bir şey söyledi. belki 'yaratıcı yazarlık saçmalamaları'nda öğretiliyordur. "romanlarda ana karakterlerin isimleri aynı harfle başlamaz"mış.
ve devam etti: "bence roman yazmanın iki zor yanı var. birincisi, belki de yıllarca, sabırla bir hedefe odaklanmak. ikincisi de, karakterlere isim bulmak. insanlar seçme şansının sonsuz olduğunu düşünürler. ama yanılıyorlar. bugün üç basamaklı sayıların çarpımıyla ilgili bir örnek verecektim ve "üç yüz seksen..." dedim kaldım. önümde sonsuz seçenek olmasına rağmen birini bile seçemedim. isim bulma bahsi de böyle bir şey. sonsuz seçenek arasında sıkışıp kalmak değilse de kaybolmak gibi..."
kime ait olduğunu bilmediğim ama 'rehavet biraderim'den duyduğum bir cümleyi hatırladım ben de. "roman yazmak isteyen birisi bütün akrabalarını öldürmelidir." bu cümleyi, romanınızda eş, dost, akraba çevresinden isimleri kullanmayın, olarak da okuyabiliriz. mesela, ne zaman evdeki kedi konusunda cesarete ihtiyaç duysa en yakın arkadaşını arayan bir karakteriniz var ve adını selçuk koyuyorsunuz. selçuk çok üzülür...
ben olsam gerçekten de tanıdık, özellikle akraba isimlerinden kaçardım. kendi ismimi de kullanmazdım ama bir bahane ile kendime anlatıda yer açardım. "kartvizitleri bir yerde unutmakta sakınca görmedim de ne demek? hep vnf.den öğreniyorsunuz bunları." mesela...
ya da dünyaya düştüklerini hisseden, bu düşüşün izlerini hâlâ dizlerinde taşıyan ve birbirini bu izlerden tanıyan iki roman kahramanım olsa adlarını hilal ve ayhan gibi gökyüzünden seçerdim.
iyi, tavsiye edilesi bir roman değil ama bu romanın kahramanı adaşımdı. hatta sonunda şunu demiştim: "ilk defa kahramanıyla adaş olduğum bir roman okudum... sonunda öldü."
söz kahramanlara gelince daha önce duymadığım bir şey söyledi. belki 'yaratıcı yazarlık saçmalamaları'nda öğretiliyordur. "romanlarda ana karakterlerin isimleri aynı harfle başlamaz"mış.
ve devam etti: "bence roman yazmanın iki zor yanı var. birincisi, belki de yıllarca, sabırla bir hedefe odaklanmak. ikincisi de, karakterlere isim bulmak. insanlar seçme şansının sonsuz olduğunu düşünürler. ama yanılıyorlar. bugün üç basamaklı sayıların çarpımıyla ilgili bir örnek verecektim ve "üç yüz seksen..." dedim kaldım. önümde sonsuz seçenek olmasına rağmen birini bile seçemedim. isim bulma bahsi de böyle bir şey. sonsuz seçenek arasında sıkışıp kalmak değilse de kaybolmak gibi..."
kime ait olduğunu bilmediğim ama 'rehavet biraderim'den duyduğum bir cümleyi hatırladım ben de. "roman yazmak isteyen birisi bütün akrabalarını öldürmelidir." bu cümleyi, romanınızda eş, dost, akraba çevresinden isimleri kullanmayın, olarak da okuyabiliriz. mesela, ne zaman evdeki kedi konusunda cesarete ihtiyaç duysa en yakın arkadaşını arayan bir karakteriniz var ve adını selçuk koyuyorsunuz. selçuk çok üzülür...
ben olsam gerçekten de tanıdık, özellikle akraba isimlerinden kaçardım. kendi ismimi de kullanmazdım ama bir bahane ile kendime anlatıda yer açardım. "kartvizitleri bir yerde unutmakta sakınca görmedim de ne demek? hep vnf.den öğreniyorsunuz bunları." mesela...
ya da dünyaya düştüklerini hisseden, bu düşüşün izlerini hâlâ dizlerinde taşıyan ve birbirini bu izlerden tanıyan iki roman kahramanım olsa adlarını hilal ve ayhan gibi gökyüzünden seçerdim.
"roman yazmak isteyen birisi bütün akrabalarını öldürmelidir" cümlesini okuyunca, aklıma "yazar olmak istiyorsan çölü başkası olarak geçmen gerek*" cümlesi geldi...
YanıtlaSil*b.bıçakçı, sinek ısırıklarının müellifi (s.67)
canım barış bıçakçı okumak istedi.
YanıtlaSil