(bitmedi, demiştim...)
eğer hayat değil de masal olsaydı yaşadığımız ve lambadan çıkan cin, "dile benden ne dilersen," deseydi, dileklerimin üçünü de aynı şey için kullanırdım: oğlumun bütün anlarını hatırlamak... her gün beni şaşırtmasını, yeni hallerine şahit olmayı elbette seviyorum ama geçmiş günleri unutmak, annesi ya da bir başkası bir şey anlattığında hatırlamak daha acısı bazan hatırlayamamak beni çok üzüyor.
bir de şaka yaptı acısını hafifletmek için. ıssız bir adaya düşecek olsaydım yanıma alacağım üç şey de oğlum olurdu.
(adi... daha önce o "üç şey"den en az biri ben olurdum.)
benim gibi gidecek bir yer bulamamış, savaşın bittiğini* ancak koynunda olması gerekenin orada olmayan mevcudiyetinden anlayabilen adamların ortak kaderidir. bir gün inanç ve inanma ihtiyacını savunurken başka bir gün din, öğreti ya da cemaat ruhundaki boşlukları işaret ederken bulurlar kendilerini. "bu kadar çok okumana rağmen nasıl inançlı kalabiliyorsun?" diye soran da, "kur'an-ı kerîm'in türkçe mealini oku. senin için bir anlam ifade ederse ne güzel. etmezse bir şark klasiği okumuş olursun" diyen de arkadaşlarıdır.
onlardan birinde selçuk'la kader bahsini konuşuyoruz. nereden aklıma geldiyse "hakim bakış açısı" geliyor aklıma. bir ara kafa yorduğum edebiyat teorileri yüzünden olmalı.
bir balonla yükselmeye başladığını düşün. önce bu odayı, sonra evin çatısını görürsün. yakındaki evlerin çatısı, sokak, şehir diye gider yükseldikçe gördüklerin.
şimdi de zamanın doğrusal ilerlerlediğini varsayalım ve eksi sonsuzdan gelip artı sonsuza giden sayı doğrusu gibi düşünelim. yeterince yukarıdan bakan birisi nasıl sayı doğru üzerindeki bütün sayıları görebilirse tanrı da görecektir.
"tanrı gökte değil her yerdedir," diyerek çırpındı. bu güzel. doğru yoldayım. "evet, o her yerde. ve yeterince uzakta olduğu için hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor. o kadar uzakta olmasına rağmen her şeyi görebilmesi de tanrılığından. yoksa senden benden ne farkı kalırdı?"
bunu anlattım ona. "cennet eğer varsa sadece sevdiklerimizle ve sevdiğimiz roman ya da film kahramanlarıyla beraber olabileceğimiz değil, aynı zamanda onların bütün zamanlarına da şahit olabileceğimiz bir yer. bu durmun bir adı varsa "cennet zamanı" olmalı. oğlunun bütün zamanlarını aynı anda görebileceğin bir hâl."
eğer hayat değil de masal olsaydı yaşadığımız ve lambadan çıkan cin, "dile benden ne dilersen," deseydi, dileklerimin üçünü de aynı şey için kullanırdım: oğlumun bütün anlarını hatırlamak... her gün beni şaşırtmasını, yeni hallerine şahit olmayı elbette seviyorum ama geçmiş günleri unutmak, annesi ya da bir başkası bir şey anlattığında hatırlamak daha acısı bazan hatırlayamamak beni çok üzüyor.
bir de şaka yaptı acısını hafifletmek için. ıssız bir adaya düşecek olsaydım yanıma alacağım üç şey de oğlum olurdu.
(adi... daha önce o "üç şey"den en az biri ben olurdum.)
benim gibi gidecek bir yer bulamamış, savaşın bittiğini* ancak koynunda olması gerekenin orada olmayan mevcudiyetinden anlayabilen adamların ortak kaderidir. bir gün inanç ve inanma ihtiyacını savunurken başka bir gün din, öğreti ya da cemaat ruhundaki boşlukları işaret ederken bulurlar kendilerini. "bu kadar çok okumana rağmen nasıl inançlı kalabiliyorsun?" diye soran da, "kur'an-ı kerîm'in türkçe mealini oku. senin için bir anlam ifade ederse ne güzel. etmezse bir şark klasiği okumuş olursun" diyen de arkadaşlarıdır.
onlardan birinde selçuk'la kader bahsini konuşuyoruz. nereden aklıma geldiyse "hakim bakış açısı" geliyor aklıma. bir ara kafa yorduğum edebiyat teorileri yüzünden olmalı.
bir balonla yükselmeye başladığını düşün. önce bu odayı, sonra evin çatısını görürsün. yakındaki evlerin çatısı, sokak, şehir diye gider yükseldikçe gördüklerin.
şimdi de zamanın doğrusal ilerlerlediğini varsayalım ve eksi sonsuzdan gelip artı sonsuza giden sayı doğrusu gibi düşünelim. yeterince yukarıdan bakan birisi nasıl sayı doğru üzerindeki bütün sayıları görebilirse tanrı da görecektir.
"tanrı gökte değil her yerdedir," diyerek çırpındı. bu güzel. doğru yoldayım. "evet, o her yerde. ve yeterince uzakta olduğu için hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor. o kadar uzakta olmasına rağmen her şeyi görebilmesi de tanrılığından. yoksa senden benden ne farkı kalırdı?"
bunu anlattım ona. "cennet eğer varsa sadece sevdiklerimizle ve sevdiğimiz roman ya da film kahramanlarıyla beraber olabileceğimiz değil, aynı zamanda onların bütün zamanlarına da şahit olabileceğimiz bir yer. bu durmun bir adı varsa "cennet zamanı" olmalı. oğlunun bütün zamanlarını aynı anda görebileceğin bir hâl."
mutlu olun çok.
YanıtlaSilhem cennet hem cehennem fikri bana da iyi geliyor.
kıskanmaya hakkınız olduğunu sanmıyorum.
YanıtlaSil(aslında bu cümleyi şöyle okumalısınız: elbette kıskanmayacaksınız. siz de kim oluyorsunuz?)
kızınızın saçlarına, eşinizin ellerine selam olsun.