meşru olmayan bir aşkın parçalanmış portreleri...
semih kaplanoğlu'nun ilk filmi: 16mm, siyah-beyaz, 14'
alman ekspresyonist sinemasına öykünen, sessiz bir film; biraz murnau, biraz fritz lang... aşk, kıskançlık ve cinayet öyküsü. olaylar, hafif meczup, kılık kıyafetine ve tavrına bakarak memur olduğu düşünülebilir kahramanımızın bir vitrin mankenine aşık olmasıyla başlayıp gelişir.
*
yönetmen semih kaplanoğlu, bu şirsel ismin hikayesini, yusuf'un rüyası adlı söyleşi kitapta* "gençlik işte..." diye başladıktan sonra şöyle anlatıyor:
*söyleşen: uygar şirin
alp zeki heper için...
semih kaplanoğlu'nun ilk filmi: 16mm, siyah-beyaz, 14'
alman ekspresyonist sinemasına öykünen, sessiz bir film; biraz murnau, biraz fritz lang... aşk, kıskançlık ve cinayet öyküsü. olaylar, hafif meczup, kılık kıyafetine ve tavrına bakarak memur olduğu düşünülebilir kahramanımızın bir vitrin mankenine aşık olmasıyla başlayıp gelişir.
*
yönetmen semih kaplanoğlu, bu şirsel ismin hikayesini, yusuf'un rüyası adlı söyleşi kitapta* "gençlik işte..." diye başladıktan sonra şöyle anlatıyor:
"o zamanlar aramızda filmlere uzun isim koyma modası vardı. sebebi de alp zeki heper'in yasaklanan filmi soluk gecenin aşk hikayeleri... alp zeki heper o dönem bizim için efsane gibi. istanbul'a gidip geliyoruz dedim ya, o gidiş gelişlerde yeşilçam sokağı'na gidiyoruz, oradaki kahvelere uğruyoruz. setçiler var , ışıkçılar var, eski oyuncular var, onların yanına oturup sohbet ediyoruz. bize 'film çekecek misiniz?' diye soruyorlar, projelerimizi, hikayelerimizi anlattırıyorlar. bizim yazdığımız hikayeler bir tuhaf tabii, yeşilçam filmlerine benzemiyor. dinledikçe 'saçmalamayın! sonunuz alp zeki heper gibi olacak' deyip duruyorlar. 'allah allah' diyoruz, 'kim bu alp zeki heper?' sonra anladık kim olduğunu. onun başına gelenler ve trajik sonu bizi etkiledi tabii.(...)
şunu da hesaba katmak lazım, yetmişlerden bahsediyoruz. bir sürü şeyi duyuyoruz ama öyle her şeyi izleyemiyoruz... dönemin dergilerinden birinde, galiba yeni sinema'da, heper'in filmlerinin fotoğrafları yayınlanmıştı. onlara bakıyoruz, yani bildiğimiz türk filmlerine hiç benzemiyor. çok değişik şeyler, siyah-beyaz. ayrıca bir metin erksan efsanesi vardı. sevmek zamanı'nı falan öyle ha deyince seyredemiyorsun, yok ortada. kuyu diye bir film yapmış. millet anlatıyor, 'adamla kadın saatlerce yürüyor, git git bitmiyor.' çok merak ediyoruz. dergilerde fotoğrafları görüyoruz, fotoğraflara hasta oluyoruz. bütün bunlar ister istemez etkiliyordu bizi. onlardan bir şey almaya çalışıyoruz, filmlerimizin adını onlardan devşiriyoruz..."
*söyleşen: uygar şirin
alp zeki heper için...
Link'e tıkladım.Üzücü."farklı" olanı bir şekilde hep eritiyor,küstürüyor bu ülke,bu dünya...
YanıtlaSilbu bir saldırıdır ve kişi ancak kendisi olarak kalmakla (en azından kalmaya çalışmakla) buna mukabele edebilir.
YanıtlaSilkullanmayı sevdiğim bir söz vardır: insanlık kaderi...