hangimiz muhatabına 'cevabını bildiğin soruları sormamalısın...' demedi ki?
hangimiz farkında olmadan varoluşçu terapistlerin yöntemini kullanıp, soruya soruyla cevap vermedi?
hangimiz korkmadı alacağı cevaptan? ya da alamayacağı cevaptan.
gelin, tüm bu soruları bir kenara bırakıp, ancak cevabını bildiğimiz soruyu sorabiliriz, diyen huysuz ihtiyar marx'ı analım.
o huysuz, sakallı adamı artık 'trendy' bulmayanlar ise, lütfen deleuze'ün bergsonism kitabına baksınlar; sezginin bir yöntem olduğuna, sezgi dediğimiz yöntemin sorular sormayı gerektirdiğine ve bir soru sorabiliyorsak eğer, cevabını zaten bildiğimizi söyleyen ilk bölüme.
ya da cevabı çoktan verdiğimizi...
bir de kendime sorduklarımın cevabını bilsem.. ah
YanıtlaSilah!..
YanıtlaSil