22 Aralık 2009 Salı

nergis

eskiler önce 'gül' der, ardından ikinci sıraya 'karanfil'i not edermiş.

benim bir numaram ise bazan mevsim dönüp gönlüm 'leylak'lara kaysa da -nisan en zalimidir ayların/ leylakları doğurtur ölü topraktan*-, her zaman 'nergis' oldu.

nergise dair bir çok hikayem var; narkissos ile başlayıp odayı dolduran kokusunda biten...

sokakları yağmur kokan mavi gözlü bir şehrin kadınlar pazarından alınanlar var, metropolllerin vergi levhalı dükkanları var.

çingenelerin bambaşka bir denize karşı sokak köşelerinde demet demet sattığı nergisler var, sabırsız bir bekleyişi tamama erdirmek için seraya kadar gitmeler var.

kapıma bırakılanlar, güzel bir günün hatırası olarak kurutulup saklananlar...

ve şimdi bunları nergis kokusuyla dolu bir odada yazarken, aradan geçen bunca zamana rağmen bir halk kütüphanesindeki su bardağına konulmuş yılın ilk nergislerini hatırlıyorum yeniden. onların bütün bir kütüphaneyi saran kokusunu.

ardından o uzak zamana bakıp gülümsüyorum.

*: t.s. elliot, çorak ülke

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder