29 Temmuz 2025 Salı

ramadan abi

"kimin nasıl bir anısı haline geleceğimizi hiçbirimiz bilemeyiz. kimin hangi anısına nereden girip katılacağımızı da" der, karasu. bilge karasu... 

ramadan abi hatırlar mı bilmem.

ben o zaman on beş yaşındaydım. ramadan abi ise yirmili yaşların ortalarında. üç numara tıraş edilmiş saçı, kirli sakalı, gülünce kısılan, neredeyse çizgiye dönüşen gözleri vardı. kardeşliğe, eşitliğe, özgürlüğe inanırdı.

bu yüzden ailesinin yanında huzur bulamazdı galiba. bir bahaneyle uzaklara gider başka bir bahaneyle geriye dönerdi. o yaz da kız kardeşinin yanına gelmişti.

fatma abla annemin kuzeninin eşi, biz kuzen tayfasının, gönül yengemden sonra en sevdiği yengeydi. ramadan abi ise tam da onun kardeşiydi. ne kadar iyi, ne kadar bilgili, ne kadar şefkatli, ne kadar anlayışlıydı. çocuklarla iletişim kurmak konusunda doğuştan gelen bir yeteneği vardı.

galiba o da bizi, en çok da beni sevmişti. bulduğumuz her fırsatta yanına gider oradan buradan sohbet ederdik.yaz sonunda onu ziyarete gittik abimle -ki kendisi büyük teyzemin büyük oğludur-. telefonla aramaz ama hâlâ sakladığım, her bir boşluğunu harflerle doldurduğu kartpostallar yollardı bana.

ama o yaz da geri gelmedi diğer yazlar gibi. ramadan abiyle bir daha görüşemedik. sanki bizimkiler rahatlamış, bu durumdan memnun olmuştu.

ankara'ya taşındığını duydum bir kaç yıl sonra. görmedim ama bütün yürüyüşlerde, gösterilerde en önlerde olduğuna eminim. bana söylenmedi ama hapishane günlükleri bile yazmış olabilir.

eğer olmuşsa kardeşlik, eşitlik, özgürlük için kaybettiği günleri bir madalya gibi göğsünde taşır, burada olsa, hâlâ bir sabıka kaydım olmadığı için beni ayıplardı.

geçenlerde yeğenleri ile karşılaştım. fatma ablanın oğulları. daha önce yapmadığım bir şeyi yaparak, ramadan abiyle görüşüp görüşmediklerini sordum.

biraz tedirgin, biraz şaşkın ama "görüşüyoruz" dediler. "ona muhabbetlerimi ve selamlarımı iletin" dedim. şaşkınlıkları daha da arttı sanki.

dayılarına kim selam yollasındı ki? üstelik "muhabbetle". içlerinden geçeni anlayınca son bir darbe indirmek istedim. bile isteye...

"siz farkında değilsiniz belki, ramadan abi büyük bir adamdır. benim tanıdığım en güzel insanlardan biridir. benim ben olmamda etkisi olanlardır. onu daima iyilikle anar, onunla tanışmama vesile olana şükrederim."

23 Temmuz 2025 Çarşamba

hak, hukuk, haram, helal

tam da bunlardan bahseden "şiir"i bir defa daha analım:

"İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ırzına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir.

Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuzdur, ama helal değildir.

Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur ama helal değildir."*

*:alev alatlı

20 Temmuz 2025 Pazar

çocuk

"baba," dedi, çocuk. "sen de çocukken, büyüdüğünde kız arkadaşın olunca onunla yapacaklarını hayal eder miydin?"

"elbette. herkes böyle hayaller kurar. yalnız kaldığında, uyumaya çalışırken."

"hatta derste öğretmenler bir şey anlatırken."

"sen nasıl hayaller kuruyorsun?"

"onunla, seninle geçen yaz yaptığımız bisiklet gezintisinin aynısını yaptığımızı."

"evet, o çok güzel bir geziydi."

"güzeldi."

"gerçi, seninle yaptığımız her şey güzel bence."

"ama su çok pahallıydı."

"o sadece suyun ücreti değildi. rahat koltukların, sessiz ve sakin ortamın, manzaranın, şehrin keşmekeşine karışmadan dondurma yemenin bedeli de dahil o fiyata."

"evet."

"üstelik, anlatacak bir hikayemiz oldu."  

"dünyanın en pahallı suyunu içmiş olabiliriz."

gülüşmeler falan...

18 Temmuz 2025 Cuma

tehlikeli şiirler - yetmiş dört

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
hans magnus enzensberger'den bir şiir* mesela

Mutlu sözcüğünün
ifade edildiği
an'ın
hiç bir zaman o mutlu an olmadığından.
Susuzluktan ölenin susuzluğunu
hiç bir zaman dile getirmediğinden.
İşçi sınıfının dilinde
işçi sınıfı sözcüğü bulunmadığından.
"Çaresiz olanın"
çaresiz biriyim
deme havası olmadığından.
Orgazm ile orgazm
birbiriyle bağdaştırılamadığından.
Ölenin "şu anda ölüyorum"
deme yerine
ancak anlamadığımız
silik bir ses çıkardığından.
Ölüleri dehşet haberlerle
rahatsız edenlerin
hayatta olanlar olduğundan.
Sözcüklerin geciktiği
ya da çok erken geldiğinden.
Yani konuşanın bir başkası
her zaman bir başkası olduğundan
ve adı geçenin
sustuğundan.

*: şairlerin yalan söylemeleri için diğer gerekçeler, çeviri: ulla- bekir karadeniz

15 Temmuz 2025 Salı

yazarlar ve yazdıkları

günümüz

gölün sırrı (jenny erpenbeck), lüzumsuz kadın (rabih alameddine), wedding barikatları (klaus neukrantz)...

sırayla okuduğum son üç kitap(tı).

ilk ikisi beklentilerimi karşılarken, üçüncüsü beklentilerimin çok altında okuma keyfi verdi. öyle ki, bazı özel sebeplerle beklentiye girmeden okuma listeme dahil etmiştim.

ama bu üç okumanın peş peşe gelmesi bir fark edişe sebep oldu:

j.erpenbeck yetenekli, yeteneğini belli bir disiplin altında kullanan ve "araştırmacı, belgeci" bir yazar.

r. alameddine kalemi çok güçlü, okuduklarından beslenen "birikimli" bir yazar.

k. neukrantz ise "aktarıcı" bir yazar. olan biteni edebiyattan uzak bir tavırla vakanüvis edasıyla yazan bir anlatıcı.

üç farklı yazar profili.

eskiden, çok eskiden

bu fark ediş beni bambaşka bir yere götürdü. aydınlanmamın başlangıcına.

öykücü'nün oku diye verdiği kitaplar arasında güller kitabı (beşir ayvazoğlu) ve modernleşme sürecinde moda ve zihniyet (fatma karabıyık barbarosoğlu) de vardı.

/ikisi de muhteşemdir, beni ben yapan kitaplardandır./

daha sonra b. ayvazoğlu'nun başta aşk estetiği olmak üzere bir çok kitabını daha okudum. f.k. barbarosoğlu'nun ise sadece bir kitabını. yazarın öyküleri de olduğunu öğrenince okuduğum acı deniz.

ama bana yetti. ilk kitap ne kadar başarılı ise öyküler o kadar vasattı. hatta kötü. ne diye öyküye bulaşmıştı ki? hâl böyle olunca da başka bir kitabı kitaplığıma girmedi.

zamanı biraz ileri alalım

bir kaç yıl önce, -tek başına bir yazıyı ve üzerinde çokça konuşulmayı hak eden- malik aksel biyografisi evimizin ressamı'nı okuyordum.

titiz çalışması ve güçlü kalemiyle bir defa daha gönlümü kazandı beşir ayvazoğlu. sonra dedim ki, "iyi f. b. barbarosoğlu gibi yapmamış." 

"yıllardır yayın dünyasının içinde olmasına rağmen -bir kaç küçük deneme göz ardı edilirse- 'ben de şair olcam, roman yazcam' diye tutturamamış. en iyi yaptığı işi yapmaya devam etmiş." 

şüphesiz, bu gösteri çağında ortaya koyduğu külliyat kadar büyük bir başarı bu.

10 Temmuz 2025 Perşembe

tut beni düşmeden*

rica ya da "dakika ve skor":
"bir şeyler olacak belli bu
tut beni düşmeden"

6 Temmuz 2025 Pazar

salinger için iki anlatı

john fowles'ın günlüğünden bildiriyorum. günce, birinci cilt 1949-1965.

/eylül, bin dokuz yüz altmış üç... fowles, koleksiyoncu'nun amerika'daki tanıtımı için birleşik devletler'e gider. kitap, time'ın çok satanlar listesinde üçüncü, filmi için de senaryo çalışmaları hızla devam etmektedir.

davet üzerine daha on yaşındayken kendisine muazzam bir servet miras kalan ve annesiyle halası arasındaki vesayet davası yüzünden 'zavallı küçük zengin kız' olarak bilinen gloria vanderbilt'in evine misafir olur. artık elli yaşında olan bu kadına hissettiği sempati ve yakınlığı saklamaz. öyle ki, amerika notlarının büyük kısmını o ziyarete ayırır./

salinger'la ilgili anekdotlar o kadının şahitliği...

"gloria'nın bir kız arkadaşı salinger'a mektup yazıp, bileklerini keserek intihar etmek istediğini söylemiş. adamın cevabı, "derin kes ve soğuk suyun altında tut," olmuş. "kan daha çabuk akar." kız hâlâ yaşıyor. başka bir hikâyede de salinger'a uzun ve ifadesi bozuk mektuplar yazan bir kızla ilgili. adam bir gün ona yazdığı cevapta, "senin kadar kötü yazan bir kızla tanışmak istemiyorum," demiş. bir kaç yıl sonra çavdar tarlasında çocuklar çıkmış. kız o günden beri, "ama bunlar benim mektuplar!" diye sızlanıp duruyormuş."

4 Temmuz 2025 Cuma

far ışıkları

sebebinin yolu şaşırmış bir şoför olduğunu sonradan anlayacağımız bir çift ışık huzmesi gecenin karanlığını aşıp yanımıza kadar uzandı, ağaçların yapraklarında gezindikten sonra soğuk ve şeffaf bir işaret parmağı gibi bahçe duvarına ve bahçe duvarını kesintiye uğratan ferforje kapıya biraz şüpheyle, biraz tereddütle dokundu.

2 Temmuz 2025 Çarşamba

açıklamak

bazan bir şey olur. kötü bir şey. bir kaza. trajedi. ya da felaket.

duyunca üzülürüz, belki de üzerinden atlar geçeriz. ama bir an durur ve sanki mümkünmüş gibi açıklamaya girişiriz o kötü şeyi. kazayı. trajediyi. ya da felaketi.

"pek dalgındır o. karşıdan karşıya geçerken dikkat etmemiştir." "belliydi öyle olacağı. kendine pek güveniyordu çünkü." "çok aşıktı." "okumadan imzalamıştır." "ömer iyi çocuktu ama bir kusuru vardı. insanlara fazla güvenirdi. şimdi olsa söylerdim, 'ömer,' derdim. 'her ihanet, sevgiyle başlar.'"*

böyle yapmakla olan biteni mantıklı bir zemine oturtmak değildir derdimiz. sadece, hayatta her şeyin mümkün olduğunu, aynı şeyin bizim de başımıza gelebileceği gerçeğini unutmak, hiç olmazsa zihnimizden uzaklaştırmak isteriz.

çünkü, ne yaparsak yapalım olayların tesadüfi doğasıyla yaşamayı bir türlü öğrenemedik. bu yüzden, nedenleri sıralamamız, olanlara açıklama getirmeye çalışmamız. başarmak ise aynı şeyin bizim başımıza gelmeyeceğine inanmamızı sağlar.

ne de olsa farklıyız biz. olay yerinden uzakta ve güvendeyiz. karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa, ardından tekrar sola bakar, yol müsaitse öyle geçeriz karşıya.

*
bir de, dünyadaki bütün felaketlerin kendi başına geldiğini sananlar var.

ki düşman başına.


*ezel, elbette ezel.