duyunca üzülürüz, belki de üzerinden atlar geçeriz. ama bir an durur ve sanki mümkünmüş gibi açıklamaya girişiriz o kötü şeyi. kazayı. trajediyi. ya da felaketi.
"pek dalgındır o. karşıdan karşıya geçerken dikkat etmemiştir." "belliydi öyle olacağı. kendine pek güveniyordu çünkü." "çok aşıktı." "okumadan imzalamıştır." "ömer iyi çocuktu ama bir kusuru vardı. insanlara fazla güvenirdi. şimdi olsa söylerdim, 'ömer,' derdim. 'her ihanet, sevgiyle başlar.'"*
böyle yapmakla olan biteni mantıklı bir zemine oturtmak değildir derdimiz. sadece, hayatta her şeyin mümkün olduğunu, aynı şeyin bizim de başımıza gelebileceği gerçeğini unutmak, hiç olmazsa zihnimizden uzaklaştırmak isteriz.
çünkü, ne yaparsak yapalım olayların tesadüfi doğasıyla yaşamayı bir türlü öğrenemedik.
bu yüzden, nedenleri sıralamamız, olanlara açıklama getirmeye çalışmamız. başarmak ise aynı şeyin bizim başımıza gelmeyeceğine inanmamızı sağlar.
ne de olsa farklıyız biz. olay yerinden uzakta ve güvendeyiz. karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa, ardından tekrar sola bakar, yol müsaitse öyle geçeriz karşıya.
*
bir de, dünyadaki bütün felaketlerin kendi başına geldiğini sananlar var.
ki düşman başına.
*ezel, elbette ezel.